Hayber adı verilen Yahudi kaleleri, Medine’nin 200 km. kuzeybatısında, oldukça verimli topraklar üzerine kurulmuÅŸtu. Kale sakinleri ise Resulullah’ın peygamberliÄŸini ilan etmesinden sonra ona ve ona inananlara içten içe kin gütmeye baÅŸlamış, onlara karşı hiçbir mücadeleden geri kalmamışlardı; hatta Ahzab Savaşı bile onların maddî ve askerî destekleriyle gerçekleÅŸmiÅŸti. Bu yüzden gerek Resul-i Ekrem’e, gerekse getirdiÄŸi dine karşı asla barış istemeyen fitne unsuru Yahudiler olarak kaldılar.
Resulullah (s.a.a), Hudeybiye Barış AntlaÅŸması’yla KureyÅŸlilerden gelebilecek saldırıları güvence altına aldıktan sonra fitne merkezi haline gelen Yahudi kalelerini yıkmak ve burayı ele geçirmek için Hayber’e yöneldi. On bin savaşçı, dimdik ve zapt edilemez kaleler, kale içine ait her türlü olanaklar ve Peygamber’e karşı içlerindeki inanılmaz kin, bu savaşın önemini açıkça ortaya koymaktadır.
İmam Ali (a.s) bu savaşta olağanüstü bir biçimde tecelli etmişti. Üstlendiği rol eşsizdi; zira:
1-DiÄŸer savaÅŸ ve gazvelerde olduÄŸu gibi İslam bayrağı Ali’nin (a.s) güçlü ellerindeydi.
2-Bütün kaleler fethedildikten sonra sıra Vatih ve Selalim kalelerine gelmiÅŸti. Ancak bu kaleler oldukça saÄŸlamdı. Müslümanlar iki kez burayı ele geçirmeye çalışmış, ilkinde Ebubekir ibn. Kuhafe’nin, ikincisinde de Ömer ibn. Habbat’ın komutanlığında gerçekleÅŸen bu giriÅŸim fetihle sonuçlanmamıştı. Derken Resul-i Ekrem (s.a.a) Hz. Ali’yi çağırttı. O gün Hz. Ali hastaydı ve savaÅŸacak durumda deÄŸildi. Bunun üzerine onun için dua etti ve Hz. Ali ÅŸifa buldu. Sonra da fetih onun eliyle gerçekleÅŸti. Böylece Müslümanlar, kimsenin tahmin edemediÄŸi bir fethi gerçekleÅŸtirerek bu kalelerin sahibi oldular.
3- Oldukça maÄŸrur bir kiÅŸiliÄŸi olan ve savaÅŸ meydanlarında attığı naralarla rakiplerini dehÅŸete düşüren Haris adındaki Yahudi savaşçı, İmam Ali’nin ağır bir darbesiyle yere yıkıldı. Teke tek savaÅŸlarda kimsenin kendisiyle yüz yüze savaÅŸmaya cesaret edemediÄŸi Merhab da yine bu savaÅŸta İmam’ın kılıcıyla iki parçaya ayrıldı.
4- Müslümanlar adı geçen kalelerde baÅŸarı elde edemeyince ümitlerini yitirecek gibi oldular. Ancak Resulullah (s.a.a), İmam Ali’yi (a.s) kastederek “Yarın bayrağı öyle birine vereceÄŸim ki o Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever” ve ardından “Israrcıdır, firar etmez” cümleleriyle onlara yeniden fetih umudunu aşıladı.
5- İmam (a.s), kırk kişinin sadece hareket ettirmeye gücü yettiği Kamus kalesinin kapısını tek başına yerinden kaldırdı.
Resulullah (s.a.a) [Hayber’in fethinde]: Yarın bayrağı öyle birine vereceÄŸim ki o Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever. Israrcıdır, kaçmaz; Allah onun eliyle fethi gerçekleÅŸtir-medikçe de yerinden dönmez.”
Hz.Ali (a.s) [Hayber’in fethi hakkında]: Resulullah (s.a.a), Ebubekir ibn. Kuhafe’yi gönderdi. O da insanları yanında götürdü, ama yenilgiye uÄŸradı ve Resulullah’ın yanına geri döndü. Sonra Ömer ibn. Hattab’ı gönderdi. O da bir grup askerle birlikte yenilgiye uÄŸradı ve Resulullah’ın yanına döndü. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyurdu: Yarın bayrağı öyle birine vereceÄŸim ki o Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever; Allah ona fethi nasip edecek. O firar da etmez.”
Derken birini gönderdi ve beni çağırttı. Yanına yaklaÅŸtım. Gözlerim aÄŸrıyordu. Hiçbir ÅŸey göremiyordum. Ağız suyunu gözlerime sürerek “Allah’ım, onu sıcaktan ve soÄŸuktan koru” buyurdu. O günden sonra sıcak ve soÄŸuk asla bana dokunmadı.”
Mecmau’z-Zevaid [İbn-i Abbas’tan]: Resulullah (s.a.a), Ebubekir İbn. Hayber’e gönderdiÄŸinde Ebubekir beraberindekilerle birlikte yenilgiye uÄŸradı ve geri döndü. Ertesi gün Ömer ibn. Hattab’ı gönderdi, o da yenilgiyle geri döndü.
Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) dedi ki: “Yarın bayrağı öyle birine vereceÄŸim ki o Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever; Allah onu zafere ulaÅŸtırmadıkça da asla geri dönmez.” İnsanlar hareketlenmeye baÅŸlamıştı.
Derken Resulullah, “Ali nerede?” diye sordu. O sırada Ali (a.s) gözlerinden ÅŸikâyetçiydi. Bunun üzerine Allah Resulü ağız suyunu Hz. Ali’nin gözlerine sürdü ve bayrağı ona verdi. İmam Ali (a.s) bayrağı dalgalandırdı, Allah da ona zaferi verdi.
Et-Tabakatu’l-Kubra: [Hicretin altıncı senesinde, Åžaban ayında, İmam Ali komutanlığındaki seriyyenin Fedek’te bulunan Benî Sad b. Bekir’e hamlesi]: Derler ki: Benî Sad’dan bir grubun Hayber Yahudilerine yardım etme hazırlığı içinde olduÄŸu haberi Resulullah’a (s.a.a) bildirildiÄŸinde yüz kiÅŸiyle birlikte Ali b. Ebu Talib’i onların üzerine gönderdi. Ali (a.s) geceleri yol alıyor, gündüzleri gizleniyordu. Böylece Fedek ile Hayber arasındaki Hemec Pınarı’na vardı. Fedek ile Medine arasında altı gecelik bir yol mesafesi vardı.
(Yüz kiÅŸilik grup) Hemec’e vardığında biriyle karşılaÅŸtılar. Ona Benî Sad kabilesi hakkında sorular sordular. Adam: “Size bilgi veririm, ama siz de bana hayatımı garanti edin, dedi. Garanti edilince de adam onlara yol gösterdi” dedi. Böylece saldırı baÅŸladı. BeÅŸ yüz deve ve iki bin koyun ganimet aldılar. Veber b. Uleym komutanlığındaki Benî Sad kabilesi ise kadınlarla birlikte kaçmıştı.
Ali (a.s), Hafide adlı oldukça verimli bir deveyi Resul-i Ekrem (s.a.a) için sakladı, ganimetlerin beÅŸte birini ayırdı, diÄŸer ganimetleri askerler arasında paylaÅŸtırdı ve kimseyle (en ufak bir) atışma olmaksızın Medine’ye döndü.
El-Kamil fi’t-Tarih [Bureyde Eslemî’den]: Bazen Resulullah’ın (s.a.a) başı aÄŸrır, bir veya iki gün dışarı çıkmazdı. Hayber’e vardığında (yine) başı aÄŸrıdı ve insanların arasına çıkmadı. Ebubekir, Resulul-lah’dan bayrağı alarak savaÅŸa hazırlandı ve çetin bir savaÅŸa girdi. Sonra geri döndü ve bayrağı Ömer aldı. O da savaÅŸa giriÅŸti. Ancak bu savaÅŸ öncekinden daha ÅŸiddetliydi. Derken geri döndü ve bu haber Resulullah’a bildirildi.
Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Allah’a andolsun ki yarın öyle birine vereceÄŸim ki o Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever; orayı erkiyle ele geçirir!
Ali (a.s) orada deÄŸildi. Gözü aÄŸrıdığı için Medine’de kalmıştı. Re-sulullah (s.a.a) bunları söyleyince KureyÅŸliler serkeÅŸlik ettiler. Sabah olduÄŸunda Ali (a.s) devesinin üzerinde Resulullah’ın çadırına geldi ve devesini yere yatırdı. Åžiddetli göz aÄŸrısı yüzünden gözleri kapalıydı. Peygamber (onu görünce) “Ne oldu?” diye sordu. “Sizden sonra göz-lerim aÄŸrımaya baÅŸladı” dedi. Peygamber yanına yaklaÅŸmasını istedi. Yaklaşınca da ağız suyunu Ali’nin (a.s) gözlerine sürdü. O günden sonra Ali, ömrünün sonuna kadar gözlerinden bir rahatsızlık duymadı.
Daha sonra Resulullah, bayrağı Ali’ye verdi. Ali de onu dalgalandırdı. Hayber’e doÄŸru ilerlerken üzerine kırmızı bir rida almıştı. Yahudilerden biri onu görünce “Sen kimsin?” diye sordu.
Ali (a.s): “Ben, Ali b. Ebu Talib’im” dedi.
Yahudi: “Ey Yahudiler, artık yenildiniz” diye seslendi.
Derken kalenin kumandanı Merhab, başında yumurta gibi deldiği Yemen miğferiyle öne çıkarak şöyle bir şiir okudu:
Hayber çok iyi bilir ki ben Merhab’ım
Silah kuşanmışım, yiğidim, savaşçıyım
Bunun üzerine Ali de (a.s) şöyle bir şiir okudu:
Ben de annesi tarafından Haydar/ aslan adını almış biriyim
Kaçmanıza bile fırsat vermeden sizi kılıçtan geçiririm
Aslan gibiyimdir, pek güçlü pek kuvvetliyim
Şiirin ardından iki darbe birbirlerine vurdular. Ali darbeleri karşılayıp oldukça ağır bir darbeyle rakibine karşılık verdi. İndirdiği darbe miğferini ve başını yarıp yere kadar gelmişti. Sonra da şehri ele geçirdi.
Sahih-i Buharî [Sehl b. Sad’dan]: Resulullah (s.a.a) Hayber günü şöyle dedi: Yarın bu bayrağı öyle birine vereceÄŸim ki Allah onun eliyle fethi müyesser edecek. O Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever.
İslam ordusu, o geceyi “Acaba bayrak yarın kime verilecek?” sohbetleriyle geçirdi. Sabah olunca Resulullah’ın yanına vardılar. Herkes bayrağın kendisine verilmesini istiyordu. Derken Resu-lullah (s.a.a) “Ali b. Ebu Talib nerede?” diye sordu. “Gözlerinden ÅŸikâyetçiydi” dediler. “Öyleyse birini gönderin, onu alıp gelsin” dedi. (Ali gelince) ağız suyunu gözlerine sürdü ve onun için dua etti. Sanki daha önce aÄŸrısı yokmuÅŸ gibi iyileÅŸti. Resulullah da bayrağı ona verdi.
Ali (a.s): “Ya Resulallah, bizim gibi oluncaya kadar onlarla savaÅŸayım mı” diye sordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) dedi ki: Onların bulunduÄŸu yere varıncaya kadar ağır ağır ilerle. Sonra onları İslam’a davet et ve İslam konusunda Allah’ın onlar üzerindeki hakkını bildir. Allah’a yemin olsun ki eÄŸer Allah onlardan bir kiÅŸiyi senin elinle hidayet edecek olsa, bu senin için kızıl tüylü develerden daha deÄŸerlidir.
Sahih-i Müslim [Ebu Hureyre’den]: Resulullah (s.a.a) Hayber gününde şöyle buyurdu: Bu bayrağı öyle birine vereceÄŸim ki o, Allah ve Resulünü sever; Allah onun eliyle fethi müyesser edecek. Ömer b. Hattab dedi ki: “Hiçbir gün o günkü kadar komutanlığı istememiÅŸtim. Boynumu uzatıyor, bu görev için çaÄŸrılmayı umuyordum.”
Derken Resulullah (s.a.a), Ali b. Ebu Talib’i çağırdı ve bayrağı ona verdi. “Git ve Allah sana fethi vermedikçe geri dönme!” dedi.
Ali (a.s) biraz ilerledi, durdu ve yüzünü dönmeden “Ya Resulallah, kaledekilerle ne üzere savaÅŸayım?” diye seslendi.
Resulullah (s.a.a) dedi ki: “Allah’tan baÅŸka ilah olmadığına ve Muhammed’in (s.a.a) onun elçisi olduÄŸuna iman edinceye dek onlarla savaÅŸ. Böyle yapacak olsalar, (ölümü) hak edenin dışında, canlarını ve mallarını sana karşı korumuÅŸ olurlar; hesapları da Allah iledir.”
Sahih-i Müslim [Seleme’den]: Peygamber beni gözlerinden rahatsız olan Ali’ye gönderdi ve dedi ki: “Bayrağı öyle birine vereceÄŸim ki o Allah ve Resulünü sever veya Allah ve Resulü onu sever.”
Sonra Ali’nin yanına vardım. Gözleri aÄŸrıdığı için ellerinden tutup Resulullah’ın yanına getirdim. (Peygamber), ağız suyundan onun gözlerine sürdü, böylece o da saÄŸlığına kavuÅŸtu. Ardından bayrağı ona verdi. Merhab, öne çıkarak dedi ki:
“Hayber çok iyi bilir ki ben Merhab’ım,
Silah kuşanmışım, yiğidim, savaşçıyım,
Savaşçılar öne çıktığında (karşımda) çılgına dönerler.”
Ali de dedi ki:
“Bende annesi tarafından Haydar (aslan) adını almış biriyim,
Aslan gibiyimdir, (rakibimi) ürkütürüm,
Pek çabuk onları kılıçtan geçiririm.”
Derken Merhab’ın kafasına bir darbe indirdi ve onu öldürdü. Ardından da onun eliyle fetih gerçekleÅŸti.
El-İrÅŸad [Abdullah b. HiÅŸam, Muhammed b. İshak ve diÄŸer tarihçilerden]: Resulullah (s.a.a) Hayber’i yirmi geceyi aÅŸkın bir süre muhasara altına aldı. O günlerde bayrak Emirülmüminin’in (a.s) elindeydi. Gözlerinde bir rahatsızlık oluÅŸtu ve bu yüzden savaÅŸtan geri kaldı. Müslümanlar kalenin önünde ve çevresinde Yahudilerle savaşıyordu.
Bir gün kalenin kapısı açıldı. Merhab, savaÅŸmak için öne çıktı ve kapının önüne kazdıkları engebeli kuyudan yürüyerek karşıya geçti. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) Ebubekir’i çağırarak “Åžu bayrağı al!” dedi. Ebubekir bayrağı alıp bir grup muhacirle birlikte savaÅŸa giriÅŸti ama bir sonuç elde edemeyerek geri döndü. Döndükleri vakit o topluluÄŸu azarlıyor, topluluk da onu azarlıyordu.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.a): Bu bayrak, olması gereken kimsede deÄŸildi; bana Ali b. Ebu Talib’i getirin, dedi. “Gözleri aÄŸrıyor” dediler. Peygamber (s.a.a): “Onu bana gösterin de Allah ve Resulünü seven, Allah ve Resulünün de onu sevdiÄŸi adam nasılmış göstereyim. O layıkıyla bayrağın hakkını verir ve asla firar etmez.” dedi.
Sonra Ali b. Ebu Talib’i (a.s) elinden tutarak Peygamber’in yanına getirdiler. Peygamber (s.a.a): Neyin var ey Ali, diye sordu. Ali (a.s): “Gözlerim aÄŸrıyor ve bu yüzden bir ÅŸey göremiyorum; başım da aÄŸrıyor” dedi.
Peygamber (s.a.a): “Otur ve başını ayağımın üzerine koy” dedi. Ali söyleneni yapınca Peygamber (s.a.a) onun için dua etti. Ardından eliyle ağız suyundan alarak Ali’nin gözlerine ve başına sürdü. Derken Ali’nin gözleri açıldı ve baÅŸ aÄŸrısı geçti.
Resulullah (s.a.a) duasında “Allah’ım, onu sıcaktan ve soÄŸuktan koru” demiÅŸti. Daha sonra beyaz bayrağı ona vererek dedi ki: Bu bayrağı al ve öne çık. Cebrail de seninle olacak. Allah’ın yardımı seninledir. Düşmanların kalbine korku düşmüştür. Bilesin ki ey Ali, onlar kitaplarında kendilerini alt edecek kimsenin Alya olduÄŸunu okumuÅŸlardır. O halde onları gördüğünde “Ben, Ali’yim!” de. Allah’ın izniyle telaÅŸa kapılıp dağılacaklardır…”
Hz. Ali: “Ben, Ali b. Ebu Talib’im” dediÄŸinde Yahudi âlimlerinden biri “Musa’ya indirilene yemin ederim ki alt oldunuz!” dedi. Böylece kalplerine korku düştü ve daha fazla dayanamadılar.






