Sizde vefa varmı?
” Vefa” sözcüğü her yerde saygıyla anılan ve kendisine çok önem verilen bir kelimedir.
Ä°slam açısından ahde vefa; yüce insani erdemlerden sayılır. Kur’an-ı Kerim’de ‘ahitlerine vefa edenler’ bir çok yerde övülmüştür.1-Bakara suresi, 177. ayet.
Yine Kur’an-ı Kerim’de, açıkça şöyle emredilir:
“Ahde vefa edin; çünkü ahit (ağır) bir sorumluluktur.”2 -Ä°sra suresi, 34. ayet.
Hz. İsmail (a.s) de şöyle övülmektedir:
“O, vaadinde sadıktı ve gönderilmiÅŸ bir peygamberdi.” 3-Meryem suresi, 54. ayet.
İslam açısından ahde vefa, dinin dayanaklarından biri olarak tanınmıştır. Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Ahde vefa, dindar olan kimselerin niÅŸanelerindendir.” 4- Sefinet’ül-Bihar, c.2, s.675.
Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyuruyor:
“Ahdine vefa etmeyenin dini de olmaz. “5- Sefinet’ül-Bihar, c.2, s.294.
“Allah’a ve kıyamet gününe imanı olan, vaad ettiÄŸi zaman vefa etmelidir.” 6-Cami’us-Saadat,2,s.327.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
“Ahde vefa, imanın alametlerindendir. “7-Müstedrek’ül- Vesail, c.2, s.60.
Öte yandan İslam, ahde vefasızlığı nifakın alametlerinden bilmiştir.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Åžu dört huy kimde olursa münafıktır; bunlardan biri (onda) olursa, nifaktan bir pay onda vardır demektir;
KonuÅŸtuÄŸu zaman yalan söylemek, söz verdiÄŸi zaman sözünde durmamak, ahitleÅŸtiÄŸi zaman ahdini bozmak, düşman olduÄŸu zaman da haddini aÅŸmak.8-Bihar-ul-Envar, c. 15, Kitab ‘ul-Ä°ÅŸret, s. 143.
Peygamberlerin Davranışı
Kur’an-ı Kerim, daha önce de dediÄŸimiz gibi Hz. Ä°smail (a.s) i “vaadinde doÄŸru” olmakla övüyor. Ä°mam Sadık (a.s) bu hususta şöyle buyurmuÅŸtur: “Hz. Ä°smail (a.s), bir adama, Mekke’nin dışında ‘Sıfah’ denilen yerde kendisini bekleyeceÄŸine dair söz verdi. Uzun bir müddet orada adamı bekledi fakat adam gelmedi. Mekke halkı Hz. Ä°smail’i arıyor ama nerede olduÄŸunu bilemiyorlardı. Bir gün bir adam oradan geçerken ÅŸaÅŸkınlık içinde gözleri O’na iliÅŸti ve: “Ey Allah’ın peygamberi! Sen neredesin? Artık senin ayrılığına tahammül edemez olduk.” dedi. Hz. Ä°smail: “Falan adam, o gelinceye kadar burada bekleyip bir yere gitmememi istedi, ben de kabul ettim. O gelmeden buradan ayrılmam.” dedi. Halk o adamı arayıp: “Ey Allah’ın düşmanı, Peygamber’ e söz veriyor, sonra sözünde durmuyorsun deÄŸil mi?” dediler. Adam yaptığı hatayı anlayarak Hz. Ä°smail’e gelip: “Ey Allah’ın Peygamberi, sana söz verdiÄŸimi unutmuÅŸtum (beni bağışla).” dedi. Bu yüzden Allah Teâla: “Kitapta Ä°smail’i de an; çünkü o vaadinde (sadık) doÄŸruydu.” buyurur. 9- Bihar-ul-Envar, c. 15, Kitab ‘ul-Ä°ÅŸret, s. 144.
Yine İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki:
“Resulullah (s.a.a) bir taÅŸ üzerinde oturmuÅŸken birisine: “Sen gelinceye kadar burada seni bekleyeceÄŸim.” diye söz verdi. GüneÅŸ ÅŸiddetle Resulullah’ın oturduÄŸu yere vurmaya baÅŸlayınca ashap: “Ya Resulullah, gölgeye gelsenize!” dediler. Hz. Peygamber (s.a.a): “Ben, ‘onu burada bekleyeceÄŸim’ dedim. EÄŸer gelmezse, kıyamet gününe kadar buradan ayrılmam!” buyurdular. “10- Bihar-ul-Envar, c. 15, Kitab ‘ul-Ä°ÅŸret, s. 144.
Bunlar gerçekte bizlere ahd ve antlaşmaya vefanın önemini anlayıp vefasızlıktan kaçınmamız için büyük bir derstir.
Şunu bilelim ki, toplumumuzda ahde vefa ilkesine hakkıyla riayet edilirse, şu anda müptela olduğumuz birçok problem kendiliğinden çözümlenecektir.
O günler geride mi kaldı?
Manevi değer ölçüsü madde ile yer değiştirmeden önce biz bir vücudun uzuvları gi¬biydik. Kalplerde vefa, davranışlarda sorumluluk duygusu ve güven vardı. Orta halliydik ama birlik sayesinde güç ve azim vardı. Allah için yapılan işlerde bereket, insanlarda şefkat, merhamet ve emanet şuuru vardı.
Sonra o dönemler yavaş yavaş geride kaldı. Allah sevgisi yerini ticaret, mal ve zenginlik yarışına bıraktı. Nihayet çoğunluk itibariyle vefa ortadan kalkmış oldu ve manevi ölçülerin yerini maddi ölçüler zapt etti. Çoğunluk, toplumu değil kendisini düşünür hale gelince kaygı ve umutsuzluğumuz arttı.
Bugün vefa olmadığı için sevgi ve samimiyette ortadan kalkmış durumdadır. Böyle bir toplumda birlik, beraberlik ve gerçek bir dayanışmadan söz etmek de gerçekten uzak bir yaklaşımdır. Zira Allah için sevmeyen, Allah için düşünüp karar vermeyen ve hayatında istikrar olmayanlarda böyle ulvi vasıflar zuhur eder mi? Her gün birkaç defa yeminini bozan, her defasında sözünden dönen, vefa, mertlik, yiğitlik ve insaf duygusundan mahrum insanlardan vefa beklemek, gaflet ve aldanmışlığın ta kendisi değil midir? Değer ölçüsü kabile ve para olan insanlarla yola çıkan yolda kalır! Onlara bel bağlayan, sırtından han¬çerlenip iki büklüm olur.
Birbirlerine devamlı şüphe ve güvensizlikle bakan, birbirine yabancılaÅŸmış, su-i zan neticesinde ve¬fasız hale gelmiÅŸ bir ümmetin-toplumun iflahı zordur. Ne yazık ki, istikbalimiz için ciddi tehlike sinyalleri çalmaktadır. O bakımdan bir kere daha Allah’a dönüşten baÅŸka bir çare görünmüyor. Nerede o eski günler? ‘Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz’ birlik ve vahdet sloganı vardı. BaÅŸarıyı da iÅŸte o günlerde kazanmıştık. O günlere özlem duymayan var mı acaba?
Merhum Akif’in dediÄŸi gibi:
Hayâ sıyrılmış, inmiş: Öyle yüzsüzlük ki her yerde
Ne çirkin yüzler örtermiş meğer bir incecik perde!
Vefa yok, ahde hürmet hiç, emanet lafz-ı bî-medlûl
Yalan râiç, hıyanet mültezem her yerde, hak meçhul.
Beyinler ürperir, Ya Rab ne korkunç inkılâb olmuş:
Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş.
Selam ve Dua ile