Mübarek Ramazan ayı gelince, tüm İslam aleminde ve özelde de Ehl-i Beyt mektebi mensupları arasında sevgi, ülfet ve muhabbetin hayatımızın her anına hakim olduğunu görürüz. Uzak diyarlarda, tarihin tozlu sayfalarında örnekler aramaya gerek yok. En yakınlarımıza bakmamız bile yeterlidir. Cadde ve sokaklara, trafikte olanlara, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte iş yerine koşturan memur, işçi ve görevlilere hatta biraz daha yakına bakalım kendimize mesela, hiç olmadığı kadar huzurlu, mutlu ve sabırlı oluyoruz.
Sanki tüm dünyayı manevi bir atmosfer kaplıyor. İlahi bir renge bürünüyor tüm alem. Cadde ve sokaklar ilahi renkte, insanlar hakkına ve hukukuna razı. Tüm şehir belki biraz mübalağa olacak ama Medinetu’r-Resul misali.
Akşam, ezan saati yaklaştıkça Allah’ın emrini yerine getirmenin verdiği huzurla, kurulan iftar sofralarına otururken, büyükten küçüğe herkesin yüzünde görevini ifa etmenin verdiği mutluluk ve huzuru görmek mümkün.
Kurulan iftar sofrasında artık son dualar edilirken Muhammedi nidanın yükseleceği minarelere kulak kabartılmış durumda… Ve evet nihayet Muhammedi nida tüm şehirde yankılanıyor… Allah’ın emrini yerine getirmenin verdiği gururla, İlahi nimetlerle donatılmış sofraya ilk lokma için uzanılırken dillerden yine Hakkın dergahına yükselen bir duadır dökülen “Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttum, senin verdiğin rızıkla iftar ediyorum…” Emin olun o esnadaki haz ve mutluluğun tarifi imkansızdır.
Keşke her günümüz böyle olsa… Her gün Hakkın emrine teslim olabilsek keşke… Eğer bunu becerebilirsek aslında dünya yaşanabilir bir yer olurdu…
Yanılıyor muyum? Takdir sizin…