Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden Prof. Dr. Ayhan Kaya, Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği’nin kapsamının genişletilmesinin birçok kez değişikliğe uğrayan Kamu İhale Yasası’nın AB normlarına yaklaştırmayı öngördüğünü ve son gelişmeyle bu olasılığın ortadan kalktığını ifade ederek “Bir anlamda aslında AB, yeniden Türkiye’yi kendisiyle baş başa bırakmış oldu” dedi.
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Birgül Demirtaş ise Almanya’nın AB ülkeleri üzerindeki etkisine dikkat çekerek “AB içinde Almanya’nın politikalarına karşı çıkacak, Türkiye’nin politikalarını destekleyecek bir ülke görünmüyor, öyle bir handikap var” diye konuştu. Buna karşın Demirtaş, ilişkilerin kısa vadede olmasa da orta vadede düzelebileceği görüşünü dile getirdi.
Türkiye ile Almanya’nın son dönemde yaşadığı siyasi kriz, Almanya’nın adımları ile ekonomik boyut da kazanıyor. Almanya Başbakanı Merkel, dün yaptığı açıklamada Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesi için çaba sarf etmeyeceklerini belirtirken Türkiye’ye yapılacak mali yardımlar konusunda ise “Sadece paranın tam olarak nereye gittiğini bildiğimiz alanlarda ön üyelik yardımı yapacağız” dedi.
Türkiye, AB ile 1995 yılında Gümrük Birliği anlaşması imzalamış, ancak Gümrük Birliği tarım başta olmak üzere bazı alanları kapsamamıştı. Yaklaşık iki yıldır Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesi konusu gündemde olsa da taraflar bunun için henüz müzakerelere başlamadı.
‘GÜMRÜK BİRLİĞİNİN GENİŞLETİLMESİYLE AVRUPALI ŞİRKETLER TÜRKİYE’DE KAMU İHALELERİNE GİREBİLECEKLER’
Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Aylan Kaya, Gümrük Birliği’nin kapsamının genişletilmesinin Türkiye’yi nasıl etkileyeceğini değerlendirdi. Gümrük Birliği’nin kapsamının genişletilmesinin, hem Türkiye hem AB açısından kazançlar doğuracağını ifade eden Kaya, “Gümrük Birliği’nin kapsamının genişletilmesi, doğrudan Türkiye’deki Kamu İhale Yasası’nın değiştirilmesi anlamına geliyor. Türkiye’deki kamu ihalelerine AB şirketlerinin de rahatlıkla girebilmesi için yasal zemin hazırlanmış olacak. Gümrük Birliği’nin sınırlarının genişletilmesi rekabetin daha da artması, Türkiye’deki üretimin kalitesinin artması anlamına geliyor. En önemli yönü, Kamu İhale Yasası’nın değişmesi ve Avrupalı şirketlerin Türkiye’deki kamu ihalelerine katılımlarının sağlanması anlamına geliyor. Ama hepimiz görüyoruz, AB bunu şu an için rafa kaldırmış durumda. Zaten müzakere süreci de fiili olarak durmuş durumda” dedi.
‘AB, TÜRKİYE’Yİ KENDİSİYLE BAŞ BAŞA BIRAKTI’
Mevcut durumda Avrupalı şirketlerin Türkiye’ye yatırım yapabildiklerini ancak kamu ihalelerine giremediklerini ifade eden Kaya, “Bildiğimiz gibi Kamu İhale Yasası’nda son 15 yılda iktidar çok sayıda değişiklik yaptı. Daha çok ülke içindeki yatırımcıyı bir anlamda desteklemiş oldu. Bu, tabii ki AB kurallarına çok da uygun değildi. Gümrük Birliği’nin genişletilmesi belki de bizim Kamu İhale Yasası’nı AB normlarına yaklaştıracaktı. Bir anlamda aslında AB yeniden Türkiye’yi kendisiyle baş başa bırakmış oldu. Dolayısıyla zaten yatırımlar konusunda çok ilerleme kaydedilmiyordu son dönemde. Bu, maalesef Türkiye açısından olduğu kadar AB açısından da olumlu bir karar değil” diye konuştu.
‘AB, TÜRKİYE’DE BİR PAZAR GÖRÜYOR ANCAK ŞÜPHELERİ VAR’
Türkiye-AB ilişkilerinde siyasetin ekonomiye baskın çıktığını ifade eden Kaya, şöyle konuştu:
“AB, Türkiye için en önemli ekonomik partnerlerden biri. Ekonomik açıdan iki tarafın birbirine bağımlılığı önemli, tabii Türkiye AB’ye çok daha fazla bağımlı. Ancak bu tür konuları sadece iktisadi açıdan ele almak yetmiyor. Hatırladığımız gibi Türkiye, AB’ye aday ülke statüsü kazandığından Kopenhag kriterlerine uyacağını taahhüt etmişti. AB de Türkiye’nin Kopenhag kriterlerini benimsediğine ikna olduğu için bizi aday ülke olarak kabul ettiler. Aday ülke olmak demek, insan hakları, demokrasi, piyasa ekonomisi ve hukukun üstünlüğü kriterlerine uymak demek. Dolayısıyla bunlardan bir tanesi olmadığı zaman AB normlarını benimsememiş oluyorsunuz. Şu anda bizim yaşadığımız mesele de o, AB Türkiye’de açık bir pazar görüyor ama diğer konularda önemli şüpheleri var. Dolayısıyla bu durum sürdürülebilir bir durum değil. Bekleyip göreceğiz ama Türkiye’nin bu konuda birtakım adımlar atması gerektiği kanaatindeyim. Demokrasi, insan hakları gibi konularda adım atılması gerekiyor. Olağanüstü Hal de önemli. Zaten AB, Fransa konusunda da çok hassas, Fransa’nın olağanüstü hali kaldırması gerektiğini düşünüyorlar. Türkiye için de aynı şey söz konusu. Son dönemde Türkiye’nin turizm gelirlerinde çok önemli azalma var. Belki de Avrupa’nın en güzel coğrafyası olmasına rağmen insanlar deniz, kumsal, güneş dinlemiyorlar, bir ülkede demokrasi açısından açık olduğunu düşünüyorlarsa o ülkeye gitmiyorlar. Dolayısıyla bizim bu anlamda yapacak çok fazla işimiz var.”
‘GÜMRÜK BİRLİĞİ HER İKİ TARAF İÇİN DE ÖNEMLİ AMA TÜRKİYE İÇİN DAHA ÖNEMLİ’
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Birgül Demirtaş da Türkiye’nin Almanya ve AB ile ilişkilerinin geleceğini değerlendirdi. Gümrük Birliği anlaşmasının üzerinden 22 yıl geçtiğini, Gümrük Birliği’ne dahil edilmeyen tarım ürünleri, hizmetler, elektronik ticaret gibi sektörlerin anlaşmaya ilave edilmesinin gündemde olduğunu kaydeden Demirtaş, “AB, farklı ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları imzalıyor. Türkiye, AB üyesi olmadığı için bu müzakerelerde, yani karar alma mekanizmasında yok. Ama bu anlaşmaların sonuçlarından doğrudan doğruya etkileniyor. AB, hangi ülkeyle böyle bir anlaşma imzalarsa o ülkelerin malları Türkiye’ye gümrüksüz geliyorken Türkiye kendi mallarını gönderdiğinde gümrük ödemek durumunda kalıyor. Dolayısıyla Türkiye ihracatı açısından ciddi bir sıkıntı yaratıyor bu durum. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi her iki taraf için de önemli ama Türkiye açısından düşünüldüğünde daha fazla önemli görünüyor” dedi.
‘AB İÇİNDE TÜRKİYE’Yİ DESTEKLEYECEK BİR ÜLKE YOK’
Almanya’nın Türkiye ile yaşadığı siyasi gerginliğin sadece Türkiye ile Almanya arasında kalmasını istemediğini ve AB’nin Türkiye’ye yönelik politikasını etkilemeye çalıştığını vurgulayan Demirtaş, şöyle konuştu:
“Burada önemli bir soru, Almanya’nın bu ekonomik diplomasi yönteminin AB üzerindeki etkisi ne olacak, o önemli. Almanya’nın AB üzerinde etkileri olduğu muhakkak. Almanya AB içindeki herhangi bir ülke değil. Hem ekonomik hem de siyasi olarak ağırlığı olduğunu söylemek mümkün. Mesela AB bütçesinin beşte biri Almanya tarafından karşılanıyor. AB içindeki toplam üretimin de beşte biri Almanya’da yapılıyor. Brexit tamamlanıp İngiltere üyelikten çıktıktan sonra Almanya’nın AB içindeki ekonomik ağırlığı daha da artacak. Diğer yandan AB içinde Almanya’nın politikalarına karşı çıkacak, Türkiye’nin politikalarını destekleyecek bir ülke görünmüyor, öyle bir handikap var. Önceki dönemlerde Türkiye’yi destekleyen ve desteklemeyen ülkeler vardı AB içinde ama son dönemde Türkiye’nin sözcülüğünü yapacak, Almanya’ya cephe alacak ülke ben göremiyorum. Dolayısıyla bu ekonomik diplomasi yöntemi ilerleyen zamanlarda Almanya tarafından kullanılacak gibi görünüyor.”
‘TÜRKİYE’NİN ÜYELİK SÜRECİNİN DONDURULMASI GİBİ DURUM SÖZ KONUSU GÖRÜNMÜYOR’
Ticari ilişkilerin etkilenmesinin hem Türkiye’ye hem de AB’ye zarar vereceğini ifade eden Demirtaş, “Normalde ülkeler siyasi bir kriz yaşadıklarında o konudaki gerginlik devam etse bile ekonomik, kültürel ilişkiler devam ettirilmeye çalışılıyor. Biz bunu Türk dış politikasında farklı ülkelerle ilişkilerde de görebiliyoruz. Ama şimdi Almanya örneğinde siyasi açıdan yaşanan bir gerginlik farklı alanlara yansımaya başlıyor. Bunun etkileri üzerinde tüm tarafların da düşünmesi gerekiyor. Burada önemli olan, Merkel’in de vurgusu o yöndeydi, Türkiye ile hiçbir şekilde Almanya da AB de diyaloğu kesmek istemiyorlar. Mesela mülteci anlaşmasının devamını istiyorlar. Türkiye’nin tam üyelik sürecinin hukuki olarak dondurulması gibi bir durum söz konusu görünmüyor. Ancak bütün bu diyalog, görüşmeler devam ederken siyasi alandaki gerginliğin ekonomiye de bazı yansımaları olduğunu görüyoruz” diye konuştu.
‘AfD TÜM ALMAN SİYASETİNİ ETKİLİYOR’
Demirtaş, Türkiye ve Almanya arasında çok boyutlu ilişkilerin olduğunu, siyasi krize karşın ilişkilerin ağır aksak da olsa süreceğini belirtirken Almanya’da Eylül ayında yapılacak seçimlerin de Türkiye ile ilişkileri etkilediğini söyledi. Aşırı sağ Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) tüm Almanya siyasetini etkilediğini dile getiren Demirtaş, “Normalde Alman siyasetinde bu tip partiler marjinal partilerdi. Ama son anketlerde AfD yüzde 8 oranında oya sahip görünüyor. Federal Meclis’e de milletvekili sokacaklar. Dolayısıyla Almanya’da aşırı sağın yükselmesi, onların İslam karşıtı, Türkiye karşıtı açıklamaları, merkezdeki partileri etkiliyor. Ben AfD’nin varlığının hem Merkel’in partisi CDU hem de diğer partiler üzerinde etkili olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
‘İLİŞKİLER ORTA VADEDE NORMALE DÖNECEKTİR’
Demirtaş, iki ülke ilişkilerinin kısa vadede olmasa da orta vadede normalleşeceği görüşünde. “Bunu farklı ülkelerle olan ilişkilerde gördük. Rusya ile yaşanan krizde, İsrail ile yaşanan krizde, eninde sonunda bu ilişkiler normalleşti. Birtakım anlaşmazlıklar belki hala devam ediyor ama ilişkiler tekrar normale döndü” diyen Demirtaş, “ Ben Almanya ile de az önce sözünü ettiğim çok boyutlu ilişkilerin varlığından dolayı ilişkilerin normalleşeceğini düşünüyorum. Ama bir yandan şu anda Türkiye’nin darbe girişimi sonrası yaşadığı olağanüstü durum, Almanya’nın, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlamadığını ifade ediyor Ankara’daki siyasetçiler, dolayısıyla biraz daha zamanın geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama orta vadede nasıl diğer ülkelerle ilişkiler normale döndüyse Almanya ile de normale dönecektir diye düşünüyorum. Nitekim Türkiye bunun için bazı adımlar da attı. Başbakan, Alman şirketlerinin temsilcilerini davet etmesi vesaire, bunlar önemli. Şu anda seçim dönemi atlatıldıktan sonra ben normalleşmenin başlayabileceğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
(Kaynak:Sputnik)