Bazen neden 1400 yıl sonra hâla acı verici bir olay için ağlıyorsunuz denildiğinde şöyle bir cevap veriyorum: Biz o yüce insan için şehadetinden sonra ağlıyoruz fakat sevgili Peygamberimiz daha şehit olmadan önce ağlamıştır. Dolayısıyla Hüseyin’e (a.s.) ağlamak peygamber efendimizin bir sünnetidir. Hasırdan hurma çekirdeğine kadar sünnetlere bağlı olan bazı kardeşlerimiz neden bu sünneti unutuyorlar acaba? Burada tümü Ehl-i Sünnet kaynaklarından olmak üzere Allah Rasülü’nün sevgili torunu için ağladığını ve şehadetini haber verdiğini bildiren hadisleri sunuyoruz. Umarız bütün Muhammed (s) ümmeti, şehitler efendisi İmam Hüseyin’in (a.s.) başına gelen büyük acılarla gözyaşı dökmenin manevi hazzına ve uhrevi sevabına ulaşır.
1- Esma bint-i Ümeys şöyle naklediyor:
“Ben Fatıma (a.s) oğulları Hasan ve Hüseyin’in ebesiydim. Hasan dünyaya geldiğinde… (Hz. Hasan’ın (a.s) doğumu ile ilgili bir kaç şeyi dile getirdikten sonra şunları ekliyor:) Hüseyin (a.s) dünyaya geldiğinde, Resulullah (s) yanıma gelerek “Ey Esma, çocuğumu bana getir.” diye buyurdu. Ben Hüseyin’i beyaz bir kundağa sararak Resulullah’a (s) verdim. Resul-i Ekrem (s) sağ kulağına ezan, sol kulağına ikamet okuduktan sonra, Hüseyin’i bana verdi ve ağlamaya başladı.
Esma diyor ki: “Resulullah’a (s) “Anam, babam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü, ağlamanızın sebebi nedir?” diye sorduğumda, alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber “Bu çocuğuma (ağlıyorum)” diye cevap verdi. “Bu çocuk dünyaya daha yeni geldi” dediğimde bana “Ey Esma, bu yavrumu zalim ve azgın bir grup öldürecektir. Allah-u Teâla benim şefaatimi onlara nasip etmesin.” diye cevap verdi. Daha sonra “Ey Esma, bunu kızım Fatıma’ya söyleme, çünkü o daha yeni doğum yapmıştır (ve bu haberi duymaya hazırlıklı değildir.)” buyurdu.”
2- Hakim Nişaburî şöyle rivayet etmiştir:
“Ümm-ül Fazl Resulullah’ın (s) yanına gelerek “Ey Allah’ın Resulü, dün kötü bir rüya gördüm.” dedi. Peygamber ne gördüğünü sorunca, Ümm-ül Fazl “Çok kötü bir rüya gördüm. Sanki senin bedeninden bir parça kesilip benim eteğime bırakılıyordu.” diye anlattığında, Resulullah (s) “Çok iyi bir rüya görmüşsün. İnşaallah kızım Fatıma yakında bir erkek çocuğu dünyaya getirecek ve o çocuk da senin eteğinde büyüyecek (sen onun dadısı olacaksın).” dedi. Böyle de oldu. Hz. Fatıma, Hüseyin’i dünyaya getirdi ve onun dadılık iftiharını bana verdiler. Bir gün Hüseyin’i Resulullah’ın (s) yanına götürdüm ve onun kucağına verdim. Aniden Hz. Peygamber’in yüzünü diğer tarafa çevirerek ağladığını gördüm. “Ya Resulallah, annem-babam sana feda olsun; size ne oldu? (Niçin ağlıyorsunuz?)” diye sorduğumda şöyle buyurdu:
“Cebrâil şimdi yanıma gelerek, ümmetimin bu çocuğumu öldüreceğini bana haber verdi. Cebrâil’e “Bu çocuğumu mu (öldürecekler)?” diye sorduğumda, “Evet” dedi. Daha sonra Hüseyin’in öldürüleceği yerden kan renginde bir avuç toprak bana getirdi.”
3- Harezmî önceki hadisi naklettikten sonra, Ümm-ül Fazl’dan şöyle rivayet etmiştir:
“Ben Hüseyin’i (a.s) Resulullah’ın (s) yanına götürdüğümde, onu benden alıp ağlamaya koyuldu ve bana onun ölümünü haber verdi.”
Ümm-ül Fazl devamında şunları ekledi: “Cebrâil bir grup melekle kanatları açık bir halde Resulullah’ın (s) yanına gelip, hepsi Hz. Hüseyin’in musibetine ağladılar. Cebrâil, Hz. Hüseyin’in şehit düşeceği yerin toprağından bir avuç getirmişti. O toprak etrafa misk kokusu saçıyordu. Toprağı Peygamber’e verdiğinde, “Ey Allah’ın Habibi, bu oğlun Hüseyin’in üzerinde şehit düşeceği topraktandır. Allah’ın rahmetinden uzak düşen bir grup Kerbela denen yerde oğlunu şehid edeceklerdir.” dedi. Hz. Peygamber de “Ey benim dostum Cebrâil, benim ve kızım Fatıma’nın oğlunu katleden grup acaba kurtuluşa erer mi?” diye sordu. Cebrâil “Hayır, Allah onları (bu yaptıklarından sonra) birbirlerine düşürecek ve ömür boyu kalp ve dilleri arasında ayrılık ve nifak bırakacaktır.” dedi.”
4- Hafız Cemaluddin Zerendi, Hilâl ibn-i Hübab’dan şöyle rivayet ediyor:
“Cebrâil Hz. Peygamber’in yanında olduğu bir sırada, Hasan ve Hüseyin Resulullah’ın yanına gelerek Hazretin mübarek sırtına çıkıp onunla oynamaya başladılar. Resul-i Ekrem (s), anneleri Fatıma’ya (a.s) “Niçin bunları bir şeyle meşgul etmiyorsun?” dediğinde, Hz. Fatıma onları aldı, ama çok geçmeden çocuklar annelerinden ayrılıp, Hz. Peygamber’in yanına gelerek onunla tekrar oynamaya başladılar. Resulullah (s) onları kucağına aldı ve dizleri üzerine oturttu. Bu sırada Cebrâil arzetti: “Ey Allah’ın Resulü, yavrularınızı çok sevdiğinizi görüyorum.” Peygamber Cebrâil’e “Elbetteki çok severim, onlar yaşantımın iki güzel (fesleğen) gülleridir.” diye cevap verdi. Cebrâil Hüseyin’e işaret ederek şöyle dedi: “Bil ki ümmetin bu oğlunu öldürecektir.” Daha sonra kanatlarıyla uçarak elinde biraz toprakla geri döndü ve Resulullah’a “Yavrun bu toprağın üzerinde öldürülecektir.” dedi. Hz. Muhammed (s) toprağın adını sorduğunda Cebrâil adının “Kerbela” olduğunu söyledi.”
Hilâl devamında şunları söylüyor:
“Hz. Hüseyin (a.s), musibetlere uğrayacağı ve düşmanları tarafından etrafı sarılacağı yere vardığında, yanına yakın bölgede yaşayan birisini getirdiler. Hz. Hüseyin o şahıstan bulundukları yerin ismini sorduğunda, “Kerbela” cevabını aldı. Hz. Hüseyin (a.s) “Allah Resulü’nün buyruğu doğrudur. Burası hüzün ve bela yeridir.” diye buyurdu. Daha sonra ashabına hitap ederek şöyle buyurdu: “İnin artık, sefer yükümüzü indireceğimiz ve kanlarımızın döküleceği yer burasıdır.”
5- İbn-i Sa’d, Resulullah’ın zevcelerinden olan Ayşe’den şöyle rivayet etmiştir:
Resulullah’ın (s) uyuduğu bir sırada, Hüseyin içeriye girdi ve Resul-i Ekrem’e (s) doğru yürümek istedi. Ben onu Resulullah’tan (s) uzaklaştırıp, işimin başına döndüm. Hüseyin tekrar iki alem serverinin yanına yaklaşınca, Hz. Muhammed (s) ağlar bir şekilde uyandı. Ben “Niçin ağlıyorsunuz, bir şey mi oldu?” diye sorduğumda, “Cebrâil bana Hüseyin’in şehid düşeceği yerin toprağını gösterdi. Allah’ın gazabı onun kanını dökenlere çok şiddetlidir.” diye buyurdu. Daha sonra Resulullah (s) elini açtığında (ince kum) toprağı gördüm. Resulullah (s) bana hitaben buyurdu ki: “Ey Ayşe, canım elinde olan Allah’a andolsun ki, bu olay beni çok üzüyor. Benden sonra Hüseyin’i ümmetimden kim öldürecek?”
6- Ebu Ümame şöyle rivayet ediyor:
Taberanî Ebu Ümame’den Hz. Resulullah’ın (s) kendi zevcelerine Hz. Hüseyin’i (a.s) ağlatmamaları hususunda tembihte bulunmuş olduğunu naklediyor. Ravi şöyle rivayet ediyor:
“Resulullah (s) Ümm-ü Seleme’nin evinde iken Cebrâil nazil oldu. Peygamber, Ümm-ü Seleme’ye hiç kimsenin içeriye girmemesini emretti. Bu sırada Hüseyin (a.s) geldi ve Resulullah’ı odada görünce içeri girmek istedi. Ümm-ü Seleme, Peygamber’in torununu kucağına alarak bir takım sözlerle meşgul edip içeri girmesine engel olmak istedi. Fakat Hüseyin’in şiddetli ağlamasıyla karşılaşınca, onu bıraktı ve Hüseyin Peygamber’in olduğu odaya girerek kucağına oturdu.
Cebrâil, Resul-i Ekrem’e (s) “Senin ümmetin bu çocuğunu öldürecektir” diye arzetti. Peygamber “Bana iman ettikleri halde mi onu öldürecekler?” diye sorduğunda, Cebrâil (a.s) “Evet, onu öldürecekler” dedi. Daha sonra bir avuç toprağı Resulullah’a (s) göstererek Hüseyin’in ölüm yerinden haber verdi. Hz. Peygamber Hüseyin’i bağrına basarak hüzünlü bir halde dışarıya çıktı. Resulullah’ın bu halini gören ve çocuğu içeri bıraktığından dolayı kızgın olduğunu zanneden Ümm-ü Seleme “Ya Resulallah, senin yoluna feda olayım. Gerçi siz kimseyi içeriye almamamı söylemiştiniz, ama sizin bizden bu çocuğu ağlatmamamızı istediğinizden dolayı onu içeriye aldım.” dedi.
Hz. Peygamber (s) onun cevabını vermeden ashabının yanına giderek “Benim ümmetim bu çocuğumu (Hüseyin’i) öldürecektir.” diye buyurdu.
Ashabın içerisinde bulunan Ebu Bekir ve Ömer “Ya Resulallah, mü’min oldukları halde mi onu öldürecekler?” diye sorduklarında, Hz. Peygamber, Hüseyin’in şehid düşeceği toprağı onlara göstererek “Evet, bu toprak da onun üzerinde şehid düşeceği topraktır.” diye buyurdu.”
7- Peygamberimizin zevcelerinden Ayşe şöyle rivayet etmiştir:
“Resulullah’a vahiy gelmekte olduğu bir sırada, Hüseyin ibn-i Ali içeri girdi ve sıçrayarak kendisini Resulullah’ın omuzuna attı. Cebrâil “Ey Muhammed, bunu seviyor musun?” dedi. Resulullah (s) “Nasıl sevmem, o benim çocuğumdur” dediğinde, Cebrâil “Senden sonra ümmetin onu öldürecektir.” dedi. Sonra Cebrâil elini uzatarak beyaz bir toprak getirdi ve “Oğlun bu yerde şehid edilecektir. Bu yerin ismi ise Taff (Kerbela)’dır.” dedi.
Cebrâil gittikten sonra Resulullah, toprak elinde olduğu halde ağlıyordu. Sonra “Ey Ayşe, Cebrâil bana oğlum Hüseyin’in Taff denilen yerde şehid edileceğini bildirdi. Benden sonra ümmetim saptırılacaktır.” dedi.
Sonra ağlayarak ashabının yanına gitti. Onların arasında Ali, Ebu Bekir, Ömer, Hüzeyfe, Ammar ve Ebuzer de vardı. Onlar aceleyle Resulullah’ın yanına gelerek “Ya Resulallah, niçin ağlıyorsunuz?” dediler. Resulullah “Cebrâil bana oğlum Hüseyin’in benden sonra Taff denilen yerde şehid edileceğini haber verdi ve bu toprağı getirerek mezarının orada olacağını bildirdi.” dedi.”
8- Sabit, Enes ibn-i Malik’den şöyle naklediyor:
“Yağmur meleği Peygamber’in yanına gelmek için Allah’tan izin istedi. Allah-u Teâla izin verdi. Resulullah (s) Ümm-ü Seleme’den bu melekle konuştuğu sürede kimsenin içeri girmemesi için dikkatli olmasını istedi.
Bu sırada (Resulullah’ın (s) yağmur meleği ile konuştuğu anda) Hüseyin içeriye girdi ve Peygamber’in yanına gitmek istedi. Ümm-ü Seleme engel olmak için çaba harcarken Hüseyin onun elinden kurtulup Resul-i Ekrem’in bulunduğu odaya girdi ve Resulullah’ın üzerine çıkarak oynamaya başladı. Yağmur meleği Peygamber’e (s) “O’nu seviyor musun?” diye sorduğunda, Hz. Muhammed (s) “Evet” diye cevap verdi. Melek arzetti ki: “Bil ki senin ümmetin onu katledecektir.”
Daha sonra “O’nun öldürüleceği yeri bilmek istersen sana göstereyim.” dedi ve (eliyle bir yere işaret ederek) kırmızı renkte bir çamur (toprak) getirdi. Ümm-ü Seleme o toprağı aldı ve kendi elbisesinin köşesinde bir yere bıraktı.”
Sabit diyor ki: “Sonraları biz oranın Kerbela olduğunu öğrendik.”
9- Ümm-ü Seleme şöyle rivayet etmiştir:
“Bir gün Resulullah (s) uyumuştu. Aniden üzgün bir şekilde uyandığını, elinde kırmızı bir toprağın olduğunu ve onu öptüğünü gördüm. “Bu toprak nedir, ya Resulallah?!” diye sorduğumda, şöyle buyurdu: “Cebrâil bana oğlum Hüseyin’in Irak’ta öldürüleceğini haber verdi. Öldürüleceği yerin toprağından bana getirmesini istedim. İşte bu, o yerin toprağıdır.”
10- Ümm-ü Seleme’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Hasan ile Hüseyin’in benim evimde Resulullah’la oynadıkları sırada, Cebrâil nazil oldu. Eliyle Hüseyin’e işaret ederek “Ey Muhammed, ümmetin bu çocuğunu öldürecektir.” dedi.”
Ümm-ü Seleme diyor ki: “Bu sırada Peygamber ağlamaya başladı ve Hüseyin’i bağrına basarak, bana hitaben şunu söyledi: “Bu toprak senin yanında emanet kalsın.” Daha sonra Peygamber (s) o toprağı koklayarak, “Bu toprak bela ve musibet kokuyor.” dedi.”
Ümm-ü Seleme devamında şunları söylüyor:
“Resulullah (s) bana “Ey Ümm-ü Seleme, bu toprak kan rengini aldığında bil ki Hüseyin, o toprak üzerinde şehit olmuştur.” diye buyurdu.”
Ravi diyor ki: “Ümm-ü Seleme o toprağı bir cam kâsenin içine koyarak onu her gün koklar ve şöyle derdi: “Ey toprak, senin kan rengini alacağın gün çok büyük bir gündür.”
Bir başka hadiste de Ümm-ü Seleme’den şöyle nakledilmiştir: “Hz. Hüseyin’in (a.s) şehadete erdiği gece şu sözleri (şiir halinde) söyleyen birisinden duydum:
“Ey cahillikleri yüzünden Hüseyin’i öldürenler, zelil olmak ve azaba duçar olmakla müjdelenin. Sizler lanetlenmişsiniz Davud’un oğlu (Süley-man’ın), Musa ve İncil sahibi (İsa’nın) diliyle.”
Ümm-ü Seleme diyor ki: “Bunları duyduğumda ağlamaya başladım ve cam kâsenin içindeki toprağın kan rengine dönüştüğünü gördüm.”
11- Ebu’l Müeyyid Harezmî şöyle naklediyor:
“Hz.. Hüseyin’in (a.s) doğumundan bir yıl geçtikten sonra on iki melek Resulullah’a (s) nazil olup şöyle dediler: “Kâbil’in, Hâbil’in başına getirdiği şeyin aynısı, oğlun Hüseyin’in başına gelecek, Hâbil’e verilen sevabın aynısı Hüseyin’e verilecek, Kâbil’e verilen azabın aynısı da Hüseyin’in katiline verilecektir.”
Devamla şöyle diyor: “Gökteki bütün melekler, Resulullah’a (s) nazil olarak başsağlığı diliyor, Hüseyin’in (a.s) şehid düşeceği toprağı ona gösteriyorlardı. Resulullah (s) da şöyle dua ediyordu: “Ey Allah’ım, Hüseyin’e yardımda bulunmayanları zelil et, onu öldürenleri öldür ve onları dilediklerinden mahrum kıl.”
12- Yine Harezmî rivayet etmiştir ki:
“Hz. Hüseyin’in (a.s) doğumunun II. yıldönümü-nde Resulullah (s) yolculuğa çıkmıştı. Bir süre sonra aniden durarak ağlar bir gözle İstirca (İnna lillah-i ve inna ileyh-i raciun) ayetini okudu.
Sebebini soranlara “Cebrâil bana Fırat nehrinin kenarında bulunan Kerbela adlı yerde oğlum Hüseyin’in öldürüleceğini haber verdi.” diye buyurdu. “O’nu kim öldürecektir?” sorusuna cevaben ise Hz. Muhammed (s) şöyle buyurdu:
“Yezid denen bir şahıs (onu öldürecektir). Orada bedeninin defnedilip, başının da armağan götürüldüğünü görür gibiyim. Allah’a andolsun ki Allah, oğlum Hüseyin’in başını görüp de sevineni nifaka duçar eder ve kalbiyle dilini ihtilafa düşürür.”
Resulullah (s) bu yolculuğundan döndükten hemen sonra, üzgün bir halde camiye giderek, içlerinde Hasan ve Hüseyin’in de bulunduğu bir topluluğa hitaben, sağ elini Hz. Hüseyin’in başına koyup, başını gökyüzüne doğru çevirerek şunları söyledi:
“Allah’ım, ben senin kulun ve peygamberin Muhammed’im ve bu iki çocuk da benim temiz itretimden ve neslimin seçilmişlerindendirler. Ey Rabb’im, Cebrâil bana oğlum Hüseyin’in yardımcısız kalıp öldürüleceğinden haber verdi. Onun ölümünü benim için mübarek kıl, onu şehitlerin efendisi karar ver.”
Ebu’l Müeyyid Harezmî devamında şunları naklediyor: “Camide bulunan halk, bu sözleri duyunca ağlamaya başladı. Bunu gören Resulullah (s) onlara “Ağlıyorsunuz da, yardımcısı olmuyorsunuz!” diye buyurdu ve şöyle dua etti: “Allah’ım, sen kendin onun velisi ve yardımcısı ol.”
13- Enes ibn-i Haris Resulullah’ın (s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Benim bu oğlum Kerbela denen yerde öldürülecektir. Sizlerden o zamanı idrak edenler, Hüseyin’in yardımına koşsunlar.”
Bunun üzerine hadisi rivayet eden Enes, Hz. Hüseyin’in kıyam ettiğini duyar duymaz o Hazret’in kervanına katılır ve Ebâ Abdillah-il Hüseyin’le birlikte şehadet makamına erişir.”
14- Hz. Ali (a.s):
“Resulullah (s) bir gün bizleri görmek için eve gelmişti. Hazırladığımız yemeği, Ümm-ü Eymen’in bize gönderdiği bir kâse sütü ve bir kap hurmayı da yemek için ortaya bıraktık. Resulullah (s) yedi, biz de yedik. Daha sonra Hazret abdest alıp ellerini başına, yüzüne ve sakalına sürdükten sonra Kıble’ye doğru oturdu ve istediği duaları etti. Sonra (yağmur gibi) gözyaşı dökerek kendisini üç defa yere vurdu. Biz yaptığı bu işin sebebini sormaktan çekiniyorduk.
Bu esnada Hüseyin, o Hazret’in omzuna çıktı ve Resulullah tekrar ağlamaya başladı. Hüseyin durumu böyle görünce, “Anam, babam sana feda olsun (ya Resulallah), ağlamanızın sebebi nedir? Şimdiye kadar hiç görmediğim bir davranış görüyorum sizde.” diye sordu.
Rusulullah (s) ise şöyle buyurdu: “Evladım, bu gün sizleri ziyaret etmekle o kadar sevindim ki, şimdiye kadar öylesine sevinmemiştim. Ama Habibim Cebrâil yanıma gelerek sizlerin ölümünüzü ve ölüm yerlerinizin değişik yerler olduğunu bana haber verdi. İşte bu haber beni çok üzdü. Allah’tan sizin için hayır ve iyilik diliyorum.”
SIRASIYLA KAYNAKLAR:
1- Zehair-ul Ukba, s.119, Maktel-ul İmam-is Sibt-iş Şehid-i Harezmî, c.1, s.87-88
2- Müstedrek-us Sahihayn, c.3, s.176, Maktel-ul İmam-is Sibt-iş Şehid-i Harezmî, c.1, s.158
3- Maktel-ül İmam-is Sibt-iş Şehid, c.1, s. 158, Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s. 176,
4- Nezm-ud Dürer, s.215
5- Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel, c.6, s.294, Savaik-ul Muhrika, s.115, Hasais-ul Kubra, c.2, s.125, Mecmau-z Zevaid, c.9, s.187
6- Mecmau-z Zevaid, c.9, s.189
7- Mu’cem-ul Kebir-i Taberanî, Hz. İmam Hüseyin’in Hayatı Faslı, A’lam-un Nübüvve, s.83
8- Kenz-ül Ümmal, c.6, s.223, Füsul-ül Mühimme, s.154, Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.398, Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel, c.3, s.242, Delail-ün Nübüvve Ebi Nuaym, c.3, s.202, Zehair-ul Ukba, s.246 ve 247
9- Mu’cem-ul Kebir, İmam Hüseyin’in Hayatı Faslı, Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.398, Tarih-uş Şam, Hz. Hüseyin’in Hayatı Faslı
10- El Kifayet-u li Hafiz-il Kenci, s.279, Zehair-ul Ukba, s.147, Hasais-ul Kubra, c.2, s.125, Sirat-us Seviyy, s.94, Mecmau-z Zevaid, c.9, s.118-119
11- Kenz-ul Ümmal, c.6, s.223, El Fusul-ül Mühimme, s.154, Savik-ul Murika, s.115, Maktel-ül İmam-is Sibt-iş Şehid, s.163
12- Hasais-ul Kubra, c.2, s.125, Savaik-ul Muhrika, s.115, Kenz-ül Ümmal, c.6, s.223, El Fusul-ül Mühimme, s.154
13- El İsabe, c.1, s.68, Yenabiu’l Mevedde, c.3, s.8 ve 52, El Bidayet-u ne’n Nihaye, c.8, s.217
14- Sirat-us Seviyy, s.95, Maktel-ül İmam-is Sibt-iş Şehid, c.2, s.162