Aslında Beytulmukaddes’in çakma İsrail rejiminin başkenti ilan edilmesi, siyonistlerin Filistin topraklarını işgal ettikleri ilk günden beri peşinde oldukları bir hedef olmuştur. Ancak bu kentin kutsallığı ve Müslümanların kutsal mekanlarından Mescid-i Aksa’nın bu kentte yer alması ve özellikle Müslümanların büyük hassasiyet sergilemeleri yüzünden siyonistler başta Batılı müttefikleri olmak üzere Beytulmukaddes’i Filistin’de kurdukları işgalci rejimin başkenti ilan etme yönünde uluslararası camianın desteğini alamadı. Ancak Amerikan kongresi 1995 yılında siyonist lobilerin baskıları altında bu bağlamda bir yasa tasarısı çıkardı. Fakat ABD’nin bu tarihten sonra ister demokrat ister cumhuriyetçi olsun tüm başkanları bu yasanın uygulanmasını son yirmi küsur yılda askıya aldı.
Gerçekte Beytulmukaddes’in kaderi, Amerika’nın arabuluculuk ettiği siyonist rejimle Filistin’in uzlaşmacı kanadı arasında sürdürülen uzlaşma müzakerelerinde tartışılan konuların listesine alınamayacak kadar hassasiyet uyandıran bir konudur. Aslında uzlaşma müzakereleri Beytulmukaddes’in kaderi gündeme gelmeden bile çıkmaza girmiştir. Amerika Başkanı Trump’ın Kudüs’ü çakma İsrail rejiminin başkenti olarak tanıması ise bölgede ve özellikle Irak ve Suriye’ye yönelik planlarında hezimete uğradığına bakıldığında, bölgede İsrail’e karşı kurulan İslami direniş eksenini yok etmeye yönelik alınan bir karar olduğu anlaşılıyor.
Amerika ve müttefikleri bölgede tekfirci IŞİD terör örgütü ve diğer terör örgütlerini destekleyerek Irak ve Suriye’yi parçalamak ve korsan İsrail’in konumunu pekiştirmek istiyordu. Ancak direniş ekseni ve Irak ve Suriye orduları ve halk güçlerinin İran, Rusya ve Lübnan Hizbullah hareketinin destekleri ile direnmesi bölgede dengeleri direniş ekseninin lehine değiştirdi.
Şimdi ise Irak ve Suriye’de IŞİD’in dosyası tamamen dürüldü ve bu örgütün şom varlığına son nokta kondu. Bundan sonra da başlarında Arabistan’ın yer aldığı tekfirci terör örgütlerine destek veren rejimlerin Lübnan’da direniş eksenine karşı Saad Hariri komplosu üzerinden yeni bir cephe açma çabaları bozguna uğratıldı.
Bu şartlarda ABD Başkanı Donald Trump yeni bir kumpas çerçevesinde Beytulmukaddes’i siyonist rejimin başkenti olarak tanıdığını ilan etti. Gerçekte ABD Başkanı Trump bu hareketi ile direniş hareketine karşı son yıllarda art arda hezimete uğrayan siyonistlere hizmet etmek istedi. Ancak Trump’ın kararına gösterilen tepkiler, Amerika ve korsan İsrail’in dünyada inzivada olduklarını ortaya koydu. Nitekim bebek katili siyonist rejim elebaşılarından başka dünyada hiç bir ülke Beytulmukaddes’in çakma rejim İsrail’in başkenti ilan edilmesini olumlu karşılamadı. Hatta Amerika ve korsan İsrail’in Avrupa’daki en yakın müttefikleri bile Trump’ın bu ahmakça kararına sert tepki göstererek bu kararı uzlaşma sürecinin ölümü niteledi.
Gerçi Ortadoğu bölgesinde Filistin’le ilgili uzlaşma müzakereleri zaten bir ölüden farksızdır, ancak ABD Başkanı Trump’ın Kudüs kararı uzlaşma müzakereleri tabutuna çakılan son çivi oldu. Bu yüzden Trump’ın Kudüs’ü siyonist rejimin başkenti olarak tanıdıklarını ilan etmesi bu kutsal kentin konumunu Filistin milleti ve dünya Müslümanların gözünde değiştiremedi ve değiştiremeyecek de.
Ama yine de bu bahane ile kutsal Beytulmukaddes kenti ve bu kentte yer alan bazı kutsal mekanları gözden geçirmeyi uygun bulduk.
Beytulmukaddes tarihine bakıldığında, bu kutsal kentin içinde barındırdığı tüm kutsal mekanları ile birlikte ve siyonistlerin bu kentte sebebiyet verdikleri tüm yaralara rağmen bir gün işgalden kurtulacağı anlaşılıyor.
Beytulmukaddes İslam, Hristiyanlık ve Yahudi inançlarının beşiği ve çıkış noktası olarak semavi dinlerin izleyenlerinin nezdinde özel bir yeri ve saygınlığı söz konusudur. Bir kaç bin yıllık mazisi olan Beytulmukaddes oldukça eski bir tarihe sahiptir ve sarp kayaları gibi tarihin zirvesinde parlamaktadır. Beytulmukaddes adı her zaman Kudüs ve mukaddes sıfatlarla birlikte anılmıştır bu tarihi kent kurulduğu günden beri barış ve selam kenti hitap edilmiştir.
Kudüs, uzun yıllar ilahi enbiyanın yaşadığı kent olmuştur. Bu kentte geriye kalan tarihi binalar ve mekanlar da Beytulmukaddes’in tüm semavi dinlerin nezdinde kimlikli bir maziye sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Beytulmukaddes’te yer alan tarihi kiliseler ve kentin eski camileri ve özellikle kıyamet kilisesi ve Mescid-i Aksa, Kudüs kentinin kimlikli mazisi ve tarihinin birer açık belgesidir. Beytulmukaddes ayrıca Müslümanların ilk kıblesi olmuştur. Müslümanlar yüce Allah’ın emri üzerine Allah Resulü (s.a.a) hicret ettikten sonra bir yıl boyunca Beytulmukaddes’e doğru namaz kılmıştır.
Kudüs Müslümanlar için bir başka açıdan da büyük önem arz ediyor, ki o da İslam Peygamberi’nin (s.a.a) tarihi Mescid-i Aksa’ın civarında yer alan ve Yahudilerin ağlama duvarı olarak adlandırdıkları Barak duvarının kenarından miraca gitmesidir.
Mirac, son ilahi peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.a) mucizelerinden biridir. Mirac, tarih boyunca en kutsal seyahat ve yolculuk olmuştur. Bu yolculuğun yolcusu Hz. Muhammed (s.a.a), havaalanı Mescid-i Haram, güzergahı Mescid-i Aksa, ev sahibi Allah, amacı ilahi ayetleri görmek ve armağanı da göklerin ve melekutun haberleri ve beşerin maddi dünyadan idrakini geliştirmek olmuştur.
Bilindiği üzere Mescid-i Aksa’nın adı ve Resulullah efendimizin miracı Kur’an’ı Kerim’in İsra suresinin ilk ayetinde şöyle ifade edilmiştir:
Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.
Rivayetlere göre, İslam Peygamberi (s.a.a) hicretten bir yıl önce Mescid-i Haram’da akşam namazını kıldıktan sonra Mescid-i Aksa üzerinden ve Barak’ın yardımıyla göklere çıktı ve geri dönünce de sabah namazını yine Mescid-i Haram’da kıldı.
İslam Peygamberi’nin (s.a.a) miracı fiziki ve uyanıkken gerçekleşmiştir. Bu mirac uykuda veya ruhun aracılığı ile gerçekleşmemiştir ve vuku bulduğu konusu ise tüm İslamî mezheplerin inandığı sarsılmaz bir ilkedir.
Yüce Allah Hz. Adem’i (a.s) gökten yere indirdi, fakat Hz. Muhammed’i (s.a.a) yerden göğe götürdü. O gece Allah Resulü (s.a.a) gökteki alemleri, melekleri ve yaratılışın acayip yönlerini gördü, enbiya ile görüştü ve bu yolculuğu sırasında kutsi hadisleri öğrendi. Bu yolculuk sırasında Allah Resulü (s.a.a) cenneti ve cehennemi gördü ve burada cennet halkının durumun ve nimetlerini ve cehennem halkını azaplarını öğrendi.
Bazı rivayetlere göre Mescid-i Aksa, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebi’den sonra müslümanların saygı gösterdiği üçüncü büyük ve önemli camidir. Bu camii Hz. Davut (a.s) inşa etti ve daha sonra oğlu Hz. Süleyman (a.s) tamamladı. Bu bina daha sonra da tarih boyunca bir kaç kez yeniden inşa edildi. Örneğin Emevi Halife Abdulmelik bin Mervan döneminde Mescid-i Aksa şiddetli bir deprem yüzünden yıkıldı ve miladi 585 ve kameri 583’te Salahaddin Eyyübi tarafından onarıldı. Kameri 9. Yüzyılda caminin bir başka bölümü inşa edildi.
Haçlı savaşların sırasında hristiyanlar bu camiye yerleşti, hatta haçlı ordunun silahlarının saklandığı bir bodrum da burada bulunuyor.
Mescid-i Aksa’da tarihçiler Hz. Zekeriyya (a.s) makamı olarak beyan ettikleri ünlü bir musalla da bulunuyor.
İkinci Halife Ömer döneminde ve kameri 15. Yılda Kudüs İslam ordusu tarafından fethedildi ve Halife Ömer bizzat Kudüs’e geldi.