Konuyla ilgili konuşan uzmanlar, Kıbrıs görüşmelerinin başarısızlığının, Türkiye’nin Kıbrıs’taki rolünü daha da önemli kıldığına işaret ediyor ve ekliyor: Asıl amaç, Kıbrıs’ın petrol ve doğal gaz paylaşım mücadelesi verilen Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’ya yakınlığı. Türkiye devre dışı bırakılmaya çalışılıyor.
Dünyanın en uzun süreli siyasi krizlerinden biri olan Kıbrıs sorununun çözümü için BirleÅŸmiÅŸ Milletler (BM) tarafından desteklenen ve 28 Haziran’da Ä°sviçre’de baÅŸlayan görüşmeler sonuçsuz kaldı. Ancak Emekli Büyükelçi Faruk LoÄŸoÄŸlu’na göre, müzakerelerin baÅŸarısızlıkla sonuçlanması ÅŸaşırtıcı deÄŸil.
LoÄŸoÄŸlu: “Olması gereken sonuç kalıcı, adil bir çözüm bulunması olsa da sürecin neticelenmemesi maalesef bekleniyordu. Zira Rum tarafının tek yönlü isteklerinden vazgeçmemesi, BirleÅŸmiÅŸ Milletler’in (BM) Rum tarafının niyetlerini doÄŸru okuyamaması, Avrupa BirliÄŸi’nin (AB) Rum tarafı üzerinde yeterince ikna edici olmaması bu sonucun en önemli göstergeleriydi. Tabii her iki tarafında gayret gösterdiÄŸi muhakkak, günlerdir müzakere ediliyor. Fakat sonuçsuz kalması beklenen bir sonuçtu” ifadelerini kullandı.
‘TÃœRKÄ°YE VE KKTC YENÄ° BÄ°R YOL HARÄ°TASI ÇİZMELÄ°’
Kıbrıs sorununun bir türlü çözüme ulaÅŸmamasında tarafların ‘zihniyetinin’ rolü olduÄŸuna iÅŸaret eden LoÄŸoÄŸlu “En büyük neden; Rum tarafının adanın tümüne sahip olduÄŸu, Türk tarafını bir azınlık olarak gördüğü ve Kıbrıs Adası’nın Yunan Dünyası’nın Helen Dünyası’nın bir parçası olduÄŸu yolundaki arka plan zihniyeti. Ne BM ne de AB, bu zihniyetin varlığına iÅŸaret ederek Rum kesiminin bunu fark etmesi için çaba göstermedi” dedi.
BaÅŸarısızlıkla sonuçlanan müzakerelerin adada barış için ‘son ÅŸans’ olarak görüldüğüne dikkat çeken Emekli Büyükelçi “EÄŸer bu deÄŸerlendirme hakikati yansıtıyorsa Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının ve orta ve uzun vadede bir planlama yapması, amiyane tabirle yol haritası çizmesi ÅŸart. Zira Türk tarafı yıllardır çözümsüzlükle yaşıyor ve yol haritası çizilmezse süreç böyle devam eder. Kıbrıs Türk tarafını ekonomik olarak, siyasi olarak güçlendirmek için Türkiye ve KKTC el birliÄŸiyle çaba göstermeli. Türkiye KKTC’nin daha fazla kabulü için de çaba sarf etmeli” diye konuÅŸtu.
‘TÃœRK ASKERÄ° GÄ°DERSE ADADA BÄ°R TEK TÃœRK KALAMAZ’
Konuyla ilgili konuÅŸan bir diÄŸer isim KKTC CumhurbaÅŸkanı Danışma Kurulu üyesi ve Kıbrıs uzmanı Ata Atun “Crans-Montana’daki Kıbrıs müzakerelerinin çıkmaza girmesi, Türklerin iki kırmızı çizgisiyle ilgili. Bunların ilki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adadaki varlığının sürmesi. Bu iki kırmızı çizginin de haklı gerekçesi 1931 yılından baÅŸlamak üzere Rumların Türklere karşı düzenlediÄŸi silahlı saldırılar. Çünkü Türkler biliyor ki Türk askeri giderse, bu adada bir tek Türk kalamaz. Türklerin ikinci kırmızı çizgisi ise BM’nin önerdiÄŸi müktesebat. Ne diyor bu müktesebat: EÅŸit statüde iki devletten neÅŸet eden federal cumhuriyet. 11 Åžubat 2014 metni de bunu açıkça vurgular. Öte yandan Rumlar ise Türk askerinin adadan gitmesini ve Türkiye’nin garantörlüğünün iptal edilmesini istiyor” dedi.
Türkiye’nin devre dışı kalmasının 1896 yılında Girit Adası’nda yaÅŸananlara benzer bir tablo oluÅŸturacağını ifade eden Atun “O dönem Osmanlı Avrupa ülkelerinin telkini üzerine barış gelsin diye adadan orduyu çekti. Bu saldırıların ardından adada Türklere yönelik saldırılar baÅŸladı ve sürecin sonunda hiçbir Türk kalmadı. Rumlar ÅŸimdi de diyor ki Türkler tüm vatandaÅŸlık haklarıyla gelsin ama çoÄŸunluk azınlığı idare etsin. Polis de asker de gümrük de devlette Rumların egemenliÄŸi altında olsun. Kıbrıslı Türkler Batı Trakya’daki gibi yaÅŸasın istiyorlar” dedi.
Türkiye’nin güvenlikten ve garantörlükten vazgeçmeyeceÄŸinin altını çizen Atun “Türkiye adada yeni bir devlet kurulmasına ve 35 Rum, 35 Türk milletvekilinden oluÅŸan meclis ve Türklerin çoÄŸunluÄŸu tarafından kabul edilmeyen yasaların geçmeyeceÄŸi bir düzen istiyor. Siyaseten Türkler ve Rumlar eÅŸit haklara sahip olacak. Türkiye’nin de garantörlüğü devam edecek. Çünkü 1963’te Türkler azınlıkken Rumlar Türklere saldırdılar. Zannettiler ki Türkiye müdahale edemeyecek” diye konuÅŸtu.
‘EN AZINDAN ÖLÃœM KORKUSU YOK’
Çözümsüzlüğün Türk ve Rum tarafına etkilerinin sorulması üzerine Atun “Rumlar bu süreçten hem olumlu hem olumsuz etkileniyor. Olumlu etkisi Rum kesimi, Dünya Bankası’ndan kredi almaktan tutun pek çok ÅŸekilde AB tarafından üye tanınan bir ülke olmanın avantajlarından faydalanırken, Türk kesimi bunların hiçbirinden faydalanamıyor. Türk kesiminin yurt dışıyla iliÅŸkisi Türkiye üzerinden. Bizim için olumsuz olan tanınmamış olmak ama hiç bir çatışmanın yaÅŸamadan, ölüm korkusu olmadan yaÅŸaması en önemlisi” ifadelerini kullandı.
Sürecin çözüme ulaÅŸmasını olası görmediÄŸini ifade eden Atun “Bu çözümsüzlük 49 yıl sürdü, bir o kadar daha sürer. Ben DışiÅŸleri Bakanı Mevlüt ÇavuÅŸoÄŸlu’nun sözlerinden anlıyorum ki artık baÅŸka bir çözüme gidilecek. Bu Tayvan, Nahçıvan veya Kosova misali olabilir. Türkiye’nin vilayeti olabilir veya KKTC için bağımsızlık talep edilebilir” dedi.
‘RUMLARIN ASIL AMACI KENDÄ°LERÄ°NE AÄ°T OLMAYAN BÖLGELERDE DE NÃœFUZ ALANI TESÄ°S ETMEKTÄ°’
Annan Planı Kıbrıs Adası’nın bağımsız bir devlet olarak birleÅŸtirilmesini öneren BM planının Rum oylarının büyük çoÄŸunluÄŸu tarafından reddedilmiÅŸ olması sebebiyle hayata geçmediÄŸini hatırlatan ANKA Enstitüsü BaÅŸkanı Rafet AslantaÅŸ,  yaptığı açıklamada “O günden bugüne kadar arkasına Yunanistan’ın, AB’nin ve küresel/bölgesel güçlerin bir kısmının da desteÄŸini alan Rumlar daha fazla kazanç ve hatta nihayetinde Ada’nın büyük bölümünde nüfuz alanları elde etmeye yönelik çabalarını sürdürdü. Crans-Montana aslında bitmeye mahkûm bir süreçti. Başından beri Rumların asıl amacı kendilerine ait olmayan bölgelerde de nüfuz alanı tesis etmekti” dedi.
Kıbrıs’ın Akdeniz’in ortasına kadar olan bölgeyi, Ege güney alanını, Anadolu’yu, SüveyÅŸ Kanal geçiÅŸini, Lübnan, Suriye, Ä°srail, Mısır, Ãœrdün de dahil olmak üzere Orta DoÄŸu’yu etkileyebilecek ve kontrol edebilecek konumda olduÄŸuna iÅŸaret eden AslantaÅŸ “Devam eden Suriye mücadelesi, DoÄŸu Akdeniz doÄŸal gaz ve petrol sahalarının paylaşımı ve aktarma hatlarının oluÅŸturulması ve kontrolü için artan mücadelenin en önemli safhalarına geçiyoruz. Pazarlıklar baÅŸlayacak. Küresel güçler, onların petrol ve doÄŸal gaz sondaj ve pazarlama ÅŸirketleri, bölgesel aktörler hepsi iÅŸ başında. Bu safhada Rumlar Türkiye’ye diyor ki garantörlük olmayacak, askerleriniz olmayacak. Bu sadece onların sesi deÄŸil. Arkalarında ortamı hazırlamak, ÅŸekillendirmek isteyenler de var” dedi ve ekledi:
“12 Haziran 2017 tarihinde Ä°srail GKRY’de tatbikat yaptı. Ardından Ä°srail, Rum ve Yunan politikacıları üçlü fotoÄŸraf veriyor. Münhasır ekonomik bölgelerden dem vuruyorlar. Masada bir pasta var. Pasta Türkiyesiz yenmez. Hatta mumunu Türkiye de üfleyecek. Türkiyesiz hesap yapılamayacağını bilmeleri gerekmekte.”
‘KIBRIS PAZARLIKLARI SONLANDIRILMALI’
Türkiye’nin de kararlı olması gerektiÄŸine deÄŸinen AslantaÅŸ “Kıbrıs pazarlıklarını sonlandırması lazım. Bir daha ne Annan Planının ne de 2017 koÅŸullarının pazarlığı yapılmamalı. Sanal paylaşım içeren haritalar rafa kalkmalı.
KKTC, dünya ülkeleri tarafından tanınmayacaksa Türkiye ezberi bozacak hamleler yapabilir. KKTC ile yönetsel anlamda organik baÄŸları kurmasının zamanı da geliyor. Bölgeyi güçlü bir istikrar alanı haline getirmeliyiz. Doku bozulmadan yatırımlar artırılarak Kıbrıs Kuzeyi’nin ekonomisi, turizmi, eÄŸitimi hızlıca canlandırılabilir” diye ekledi.