Bunun dikkate alınmasıyla İran için tasarlanmış büyük bir projenin etkisiz hale getirildiğini söylememiz gerekir. Hadiselerin başladığı ilk gün Amerika, Siyonizm ve Suudi Arabistan’ın yetkili makamlarının tutumu ve Amerika, Suudi Arabistan ve özellikle Siyonist medya organlarının “İran’da sistemin ipi çekilmek üzere” içerikli şaşırtıcı ve anlamlı analizleri İran’ın içindeki yerli Amerikalı, Suudi Arabistanlı ve İsrailli kimselerin varlığı olmaksızın kolaylıkla böyle bir hadisenin baş göstermeyeceğini ispatlamaktadır. Sonuç itibariye İran’da etkin bir şekilde konumlanan uydu yayınları ve toplu iletişim araçlarının tamamının (özellikle telegram) kargaşacıların hizmetine sunulması bu olayların arkasındaki yabancı güçlerin varlığını kesin olarak ortaya koymaktadır.
Birkaç gün önce reformistler – ki geçtiğimiz beş yıl boyunca halkın yaşamını fiili duruma getirmiştir – tıpkı geçmişte olduğu gibi yabancı güçlerin varlığını inkâr etmeye çalışmıştır. Reformistlerin bu tutumlarının temel iki sebebi vardır:
1. Reformistlerin gerek siyasi ve gerekse düşünsel ileri gelen şahsiyetleri söz konusu olaylarda “Yabancı komplo” faktörünün yeniden belirginleştirilmesi durumunda yabancılarla olan geniş irtibatları dumura uğrayacaktır.
2. Hali hazırdaki reformistlerin fiili projesi ülke ekonomisinin benzeri olmayacak şekilde kötü idare edilmesinde kendileri ve reformist teorisyenlerinin rolünün olmadığını inkâr etmek ve halkın ülkenin idari sisteminden razı olmadığını ortaya koymaktır. Dolayısıyla böylesi bir proje için “Yabancı büyük kardeşleri” nin rolünü inkâr etmek zorundadırlar.
Fiili süreçte halkın kargaşa çıkarmak için itiraz seslerini yükseltmediğinin derk edilmesi her şeyden çok daha önemlidir. Yabancı unsurlar ekonomik koşulların zorluğu altındaki halkı kargaşa ateşinde yakma ümidindeydi. Bu konuda değerlendirmelerin tamamı geçtiğimiz Cuma’dan bu yana “Sıradan halk” şeklinde nitelendireceğimiz bir kitle sokaklarda yoktu. Zira askeri merkezlere, nizami karakollara, imamzadelere, Cuma imamının evine ve son zamanlarda da trafik tabelalarına ve otobüs duraklarına saldıran kimseler sıradan halk olamaz, bu tür vahşi tutumlar sergileyen kimseler sıradan halk olsaydı olaylar bir hafta içinde sona ermezdi. İran için senaryolar hazırlayıp projeler üreten yabancı unsurlar İran içinde bizzat kendileriyle alakalı verileri toplamak için tüm imkânlarını kullanmasına rağmen henüz İran halkını tanımadıklarını ortaya koymuşlardır. Kargaşacıların ilk günden itibaren şiddet ve huşunet yönüne gitmesi olayın meşruiyetini ortadan kaldırmış ve düzenlenmiş kargaşanın merkezinde yer alan az sayıda heyecana kapılan gençlere rota çizmiş, ancak yine bu az sayıdaki heyecanlı kimseleri caddelerde yalnız bırakmıştır. İran halkının kargaşacıların yanında yer almaması, İslam Cumhuriyetinin meşru muhaliflerinin olmadığını ve halkın İslam Cumhuriyeti kanunları çerçevesinde kendi sorunlarını halletme yoluna gittiğini bir kez daha ortay koymuştur.
İran’da yaşanan bu fitnenin başarısızlıkla sonuçlanması Amerika, İsrail ve Suudi Arabistan’ın zillet dolu yenilgi silsilesinin son halkası olarak bilinmesi gerekir. Zira onların bu zillet dolu yenilgileri Lübnan’da Hariri olayı ile başlamış, Yemen’de Abdullah Salihi’nin kolaylıkla harcanması, Kudüs olayının Amerika için uluslararası bir utanç olması ve Siyonizm’in bölgedeki tarihi sermayelerinden birisi olan Kürdistanı yok etmesiyle gelişmiş ve Tahran’da da felce uğramasıyla sonuçlanmıştır.
Akın Tandoğan