ABD yönetimi Ortadoğu politikalarında kararsızlıklar yaşarken, Başkan Donald Trump’ın İran ile ilgili yönelimi merak konusu. Amerikan basınında Trump’ın İran’ın sadece ABD değil BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ile Almanya’dan oluşan 5+1 grubuyla yaptığı ve yine BMGK onaylı tarihi nükleer anlaşmayı Tahran’ı ‘ihlalci’ gösterecek şekilde bozmaya çalışacağı haberleri yayınlanır oldu. Uluslararası raporlar ve ABD istihbarat da İran’ın anlaşmaya uyduğunu raporlarıyla ifade etmişken Tahran, anlaşmanın ihlali halinde kendi yoluna gideceği ikazları yapıyor. Avrupalılar da ABD’nin tutumundan rahatsız. BM Genel Kurulu’nun toplanacağı eylül sonu yaklaşırken, Trump’ın selefi Barack Obama’nın başkanlığına damga vuran anlaşmanın akıbeti merak konusu.
Eli kulağında gerilimi ve olası senaryoları TOBB Üniversitesi’nden İ Uluslararası İlişkiler ve İran uzmanı Dr. Gülriz Şen ile konuştuk.
‘ABD ASKERİ TESİSLER İÇİN BASTIRACAK’
Gülriz Şen, İran ile yapılan nükleer anlaşmanın çok taraflı olduğunu ve ABD’nin de taraflardan birisi olduğuna dikkat çekti. Trump’ın İran’a karşı olumsuz tutumunu anımsatan Şen, buna rağmen İran’ın anlaşmaya uyduğunu tasdit etmek zorunda kaldığına dikkat çekti. Şen’e göre Trump yönetimi askeri tesislerin denetimlerini gündeme getirerek Tahran’ın üzerine gidecek: “ABD dışında AB; Rusya ve Çin gibi aktörler de nükleer anlaşmanın bir parçası. Ayrıca bu anlaşma BMGK tarafından da onay aldı ve BM de böylece uluslararası anlaşmanın parçası oldu. Trump daha seçilmeden önce, İran konusundaki şahin görüşlerini dile getirmişti, nükleer anlaşma konusundaki olumsuz tavrını da biliyorduk. Esasen anlaşmayı göreve geldiğinden bu yana iki kez gönülsüzce tasdiklemiş oldu ancak haziran ayındaki açıklamasında İran’ın anlaşmaya uyduğunu düşünmediğini ve bunun er geç ortaya çıkacağını belirtmişti. Öncelikle bu konuyu açıklığa kavuşturması için Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ı görevlendirmişti ama kendisinin performansından çok memnun kalmamış olsa gerek ki, bu sefer Beyaz Saray yetkilerinden İran’ın anlaşmaya uymadığına dair bir kanıt arıyor. ABD hem kendi istihbarat yetkililerinin ve Avrupa Ortadoğu istihbarat yetkililerinin ve buna ek olarak Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun da denetimleri sonucunda, İran’ın anlaşmaya uyduğunu, uygun hareket ettiğini biliyor. Fakat aksini gösterecek şeyler bulmak istiyor. Bu isteğini henüz gerçekleştirebilmiş değil ve bu noktada ikinci bir strateji devreye koymuş durumda. Bu da İran’ın asla kabul etmeye yanaşmayacağı askeri tesislerinin denetime açılması konusu üzerinden İran’ı anlaşmaya uygun hareket etmiyormuş gibi bir görüntü vermeye zorlamak temelli bir strateji. ABD’nin BM daimi temsilcisi Nikki Haley’in Viyana’da gerçekleştirdiği temasları da İran’dan gelen tepkileri bu şekilde okumak mümkün.”
‘YÜZEYSEL GEREKÇELER ABD’Yİ YALNIZLAŞTIRABİLİR’
ABD’nin hamlelerine karşılık İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin açıklamalarına dikkat çeken Şen’e göre ABD anlaşmayı onaylamazsa bile, İran diğer taraflarla anlaşmayı muhafaza etmeye çalışacak: “Gerilimin başlangıcında Ruhani, ‘ABD’nin yeni yaptırımlar uygulaması durumunda, İran anlaşmadan saatler içinde çekilebilir’ tarzında daha sert açıklamalar yapmıştı. Son dönemdeki açıklama şu bakımdan önemli; Ruhani, ‘Bizim önceliğimiz anlaşmayı ABD’den korumak’ dedi. Bu noktada Trump 15 Ekim 2017’de 90 günlük sürenin dolması durumunda anlaşmayı onaylamazsa, bu yeni bir krizi de beraberinde getirecek gibi gözüküyor. İran’ın bu noktada stratejisi şöyle olacak gibi; Eski İran Dışişleri Bakanı ve şu anda İran Atom Enerjisi Konseyi Başkanı Salihi, şu açıklamaları yaptı: ‘ABD bu anlaşmadan çekilse dahi, İran AB, Rusya ve Çin ile birlikte anlaşmayı sürdürmeye devam edecek’. Buradan hareketle nükleer anlaşmanın hemen dağılacağını öngöremeyiz. Bu noktada Rusya’nın, Çin ve AB’nin anlaşmanın sürdürülmesine yönelik güçlü bir desteği var. Bu durum ABD içinde de çok fazla tartışılıyor. Şu anda şahinler ve İran karşıtı kesimleri dışında, bu anlaşmaya eleştirel yaklaşanların büyük kısmı da somut bir kanıt olmadan, yüzeysel gerekçelerle anlaşmadan ayrılmanın sadece ABD’yi yalnızlaştıracağını, AB ile arasında yeni bir sorun yaratacağını, Rusya ve Çin gibi aktörlerin Batı’daki bu ayrışmadan fazlasıyla faydalanacağını, ABD’nin prestij kaybedeceği ve bunun Ortadoğu’ya yeni bir kriz eklemekten başka bir sonucun olmayacağını dile getiriyorlar.”
‘TAHRAN’IN BM’DE YENİ GİRİŞİMLERİ OLACAK’
Şen, İran’ın eylül ayı sonunda BM Genel Kurulu vesilesiyle uluslararası çapta kritik girişimlerine tanıklık edeceğimizi belirterek, “Burada konu ile ilgili epeyce temaslar kurulacak gibi gözüküyor. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in de bu yönde bir açıklaması oldu ve muhtemelen p5+1 ülkelerinin bir araya gelip, konuyu detaylıca görüşmesini talep edecek gibi gözüküyor. Bunun dışında, AB, Rusya ve Çin’in temsilcilerinin de, Amerikalı diplomatlarla anlaşmanın sekteye uğratılmaması için yoğun bir yürüteceklerini öngörebiliriz. Bu sebeple 15 Ekim öncesi, eylül ayındaki New York temasları çok önemli gözüküyor.”
‘KUZEY KORE’YE BAKINCA İRAN ANLAŞMASININ ÖNEMİ GÖRÜLÜYOR’
Şen’e göre, İran son sert açıklamalarıyla, esasen ABD’yi anlaşmada tutmaya çalışıyor. Anlaşmanın bozulması halinde Ortadoğu’da silahlanma yarışının hız kazanacağını ifade eden Şen, bunun da bölgeye daha çok savaş getireceğini belirtti: “İran nükleer anlaşması, tartışmalı konular içinde diplomasi ile çözülen başarılı bir örnektir. Kuzey Kore’deki gelişmelere baktığımız zaman, İran nükleer anlaşmasının ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Bölgesel olarak Arap Baharı’ndan bugüne kadar Ortadoğu’da var olan yıkım ve türbülansı düşündüğümüz zaman, İran nükleer anlaşması meselesinin de barışçıl yollarla halledilmesinin bölge açısından ne kadar önemli olduğunu en azından aklıselim uzmanlar, diplomatlar belirtiyor. İran bu açıklamaları caydırıcı bir unsur olarak yapıyor. Öte yandan, içeride şahin kanada karşı ve Batı’ya karşı zayıf gözükmek istemediği için de Ruhani tarafından bu tarz açıklamaları duyduk ama esasen İran’ın şu anki yöneliminin ‘Anlaşmaya uymazsanız, biz de eski halimize kısa bir zamanda dönebiliriz’ mesajı ile Trump’ı ve ABD’yi bu husustan caydırmaya çalıştığı söylenebilir.”
Nükleer anlaşma bir şekilde yürümezse ABD’nin anlaşmadan çekilmenin yanı sıra Kongre’den büyük yaptırımlarla İran’ı baskılamaya çalışacağını da söyleyen Şen. “Bu noktada İran’ın eylemlerinin ne olacağı, daha mı radikalleşeceği yoksa Rusya ve Çin hattında ılımlı bir şekilde mi seyredeceği sorularının cevapları şu anda tam olarak öngörülemiyor. Fakat elbette anlaşmanın bozulması Ortadoğu’da nükleer silahlanma yarışının şiddetlenmesi anlamına gelecektir. Bu anlaşma olsun ya da olmasın, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin nükleer enerji üretimi konusunda çabalarını arttırdığını biliyoruz. Şu noktada ortada konvansiyonel bir yarış var gibi gözüküyor ama eğer nükleer anlaşma bozulacaksa, konvansiyonel olmayan silahlar konusunda da büyük ve bölgeye hiç hayır getirmeyecek yeni bir yarışın başlayacağını öngörebiliriz” diye ekledi.
‘AVRUPA ALTINDA SİYASİ SEBEPLER ARAR, TAHRAN’DA ÇIKARLARI VAR’
İran’ın şu ana kadar anlaşmaya tamamen uyduğunu ve ABD Başkanı Trump’ın anlaşmayı onaylamaması ihtimalinde, diğer tarafların siyasi nedenler arayacağını vurgulayan Şen’e göre, bu ülkeler kurallara uyduğu sürece İran’ı destekleyeceğini belirtti: “İran’ın nükleer anlaşmaya uyup uymadığını denetleyen kurum Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’dur. Bu kurumun raporları ve buna ek olarak diğer istihbarat teşkilatlarının hem bölgede hem Avrupa’daki teşkilatlarının raporları da dikkate alınır ve şu ana kadar bu raporların hepsinde İran’ın anlaşmaya sadık kaldığı görülüyor. Trump’ın anlaşmayı onaylamamasının altında siyasi nedenler olacağı çok açık bir şekilde görülüyor diğer ülkeler için. ABD’nin geçmişten de gelen çok acı bir Irak tecrübesi var. Öte yandan, Avrupa’nın enerji konusunda, ticari alanda İran’da köklü çıkarları var. Irak savaşı dönemine bakılırsa, Avrupa’da eski Avrupa ve yeni Avrupa tartışması ekseninde bir çatlak da oluşmuştu. Transatlantik’te Britanya ABD ile hareket etmişti ama o dönemde Almanya ve Fransa’nın tavrı biraz daha eleştireldi, ABD’nin müdahalesini desteklemiyorlardı. Şimdi ise, o tecrübelerin ışığında gözüken şu; İran eğer balistik füze denemelerini arttırıp, ABD’ye karşı tahrik edici davranışlarda bulunmazsa ve nükleer anlaşmaya uygun hareket ederek, bölgede ABD’nin iddia ettiğinin aksine istikrarı getirebilecek bir güç olduğu gösterirse, Trump’ın bu manevralarına karşı diğer küresel aktörlerin desteğini almaya devam edecektir.”
‘SADECE BALİSTİK FÜZE MESELESİ AB’Yİ ABD’YE YAKLAŞTIRABİLİR’
Şen, Avrupa’daki ülkelerin ekonomik sorunlarına da dikkat çekeren, İran’da işbirliği ve çıkar potansiyellerinin tutumlarını etkileyeceğini de ekledi: “Bölgedeki konjonktür de önemli ama Avrupa güçlerinin ekonomik durumları ortada. İran ile işbirliği yaptıkları takdirde, elde edebilecekleri ve gerçekleştirebilecekleri çıkarları ortada. Diğer yandan, Trump’ın çok yetkin ve güvenilebilecek bir lider imajı vermediğini de biliyoruz ve diğer devletler İran’a karşı önyargılarının da farkındalar. Sadece balistik füze meselesinin önümüzdeki dönemde AB’yi ABD’ye yaklaştıracak bir unsur olabileceğini söyleyebiliriz. Çünkü Almanya’nın İran’a yönelik eleştirel bir tavrı olmuştu daha önce. Diğer yandan İran’ın askeri tesisleri zaten bu anlaşmanın dışındaydı ve İran buraların da denetlenmesine kesinlikle yanaşmayacaktır ve nükleer anlaşmanın yeniden müzakere edilmesine de karşı çıkıyor. Bu anlaşmaya tamamlanmış ve artık sürdürülmesi gereken bir anlaşma olarak bakıyor. İran için önemli olan bu anlaşmayı sürdürmek ve bu anlaşmanın getireceği ekonomik-stratejik faydalardan mümkün olduğunca faydalanmaya çalışacaktır.”
‘İRAN’IN KONVANSİYONEL SİLAHLARA YATIRIMI ANLAYIŞLA KARŞILANIR’
İran’ın nükleer silahlanmayı reddettiğini ve anlaşmayla olası çalışmalarının da engellendiğini belirten Şen, Tahran’ın balistik füze çabalarını ise ‘savunma amaçlı’ ifade ettiğini kaydetti. İran’ın saldıran değil savunan bir dış politika izlemesine rağmen Şen’e göre balistik füze meselesi önümüzdeki dönemde gündemden düşmeyecek: “İran’ın yaptığı anlaşma kapsamında ‘Nükleer başlık taşımak için dizayn edilmiş balistik füzeden uzak durulmasını’ salık veren bir ibare vardı. Esasen Zarif de, ‘Bizim bu yönde çalışmalarımız olmadığı için bu amaçla dizayn edeceğimiz bir füze de yok’ diyerek açıklık getirmişti bu konuya. Bunlar İran’ın konvansiyonel silah kapasitesi kapsamında değerlendirilmesi gereken silahlardır. İran nükleer anlaşmayı yaparak, kendisi için caydırıcı olabilecek bir programda ciddi kısıtlamalara gitti ve her zaman nükleer silahlanmayı reddediyordu. Uluslararası aktörler İran ile yürüttükleri müzakere çerçevesinde, İran’ın nükleer silah yapma kapasitesini engellemiş oldular. Bu nedenle İran’ın bölge konjonktüründe ve Körfez’deki muazzam silahlanmayı düşündüğünüzde, konvansiyonel silahlara yatırım yapmasını anlayışla karşılamak gerekiyor. Çünkü İran ambargolar yüzünden kendi silahlarını üreten bir ülke ve geçmişte Rusya, Kuzey Kore veya Çin’den askeri mühimmat alabiliyordu ama balistik füze meselesi tamamıyla bir egemenlik hakkı olarak ve anlaşmanın dışında. Bu dönemde konuşulan füzeler çok kritik çünkü, bu füzelerin Hizbullah ile bağlantısı, Yemen krizindeki bağlantısı gibi meseleler sebebiyle İran’ın ulusal savunma sanayinden çıkıp, bölgesel ölçekteki krizleri etkileme kabiliyetini de şekillendirdiği için, bu dönemde balistik füze meselesi sıklıkla dile getiriliyor. Bu İran’ın geri adım atacağı bir konu değil, bilakis Meclis’teki son oturumlarda daha fazla savunma sanayi harcaması yapılması için bütçeden yeni bir pay ayrılmış oldu. Önümüzdeki dönemde, gerilim bu konu üzerinden daha çok şekillenecek gibi gözüküyor.”
‘BARIŞÇI NÜKLEER PROGRAM TÜRKİYE İÇİN DE AVANTAJ’
Türkiye’nin nükleer anlaşma konusundaki tavrına da değinen Şen, bölgede hiçbir aktörün nükleer silahlı bir İran istemediğini vurgularken, barışçı nükleer programı ise kendisine de örnek gördüğünün altını çizdi: “Türkiye komşusunun nükleer silahlanmasına karşı ancak barışçıl maksatlarla nükleer programlarını gerçekleştirmesi, Türkiye açısından da bir avantaj çünkü Türkiye de böyle bir arayış içinde. Bu nedenle meseleyi silahlanmadan ziyade, barışçıl maksatlı nükleer program sürdürme bağlamında yapılan anlaşma Türkiye için de önemli. Hem komşusunu nükleer silah sahibi olma noktasında engelliyor, hem de barışçıl, uluslararası normlara uygun ve denetim altında nükleer faaliyetlere de izin veriyor. O noktada, anlaşma bu haliyle korunursa, Türkiye açısından hem enerji hem de stratejik bağlamda faydalı olacaktır” değerlendirmelerinde bulundu.”