بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
İmam Hasan (a.s) ve Barışı
.قال رسول الله صلّى الله عليه وآله وسلّم : من سرّه أن ينظرإلى سيّد شباب الجنّة فلينظر إلى الحسن بن عليّ
منَاقب ابن شهرآشوب 4 : 20
Resulullah’ın kıymetli sahabesi Cabir bin Abdullah Ensari, Hz. Peygamber’den şöyle rivayet etmiştir: Kim cennet gençlerinin efendisini görmek istiyorsa Ali oğlu Hasan’a baksın. (Manakıb İbn-i Şehr-i Aşub, c.4, s. 20.)
Bu makalemiz dört bölümden oluşmaktadır:
- a) İmam Hasan kimdir? Onun, Allah ve Peygamber katındaki üstün makamı.
- b) İmam Hasan hangi siyasi ve içtimai şartlarda hilafet makamına geldi ve neden barış yaptı?
- c) Barışın şartları ve barıştan sonra Muaviye.
- d) Muaviye kimdir ve dine soktuğu bid’atler…
BİRİNCİ BÖLÜM
İmam Hasan kimdir?
İmam Hasan, nesli pak, sülaleyi enbiya, Varisi Taha ve Kuran’ın tam da istediği ilmiyle ve ahlakıyla kâmil insan örneğidir ki yukarıda Hz. Muhammed’den naklettiğimiz hadis buna şahittir. Soyu, Hz. İbrahim Halil, dedesi Hz. Muhammed, babası Hz. Ali, annesi Hz. Fatime ve kardeşi, İmam Hüseyin’dir. Kısaca Kuran’ın bahsettiği şecereyi Tayyibe’ dendir.
Hz. Peygamber’in ilk torunu olan Hz. Hasan doğduğunda, Hz. Cebrail Hz. Peygambere (s.a.a) gelmiş, yüce Allah tarafından Hz. Peygamberi kutlamıştı ve bu kutlu torunu için isim getirmiş. Şeyh Saduk “Uyun- Ahbar-ı Rıza” kitabında İmam Rıza’dan oda babalarından şöyle nakletmiştir: İmam Hasan dünyaya geldiğinde ona isim koymak için babası Hz. Ali’ye getirdiler. Hz. Ali de “Ben bu çocuğa isim koymakta dedesi Resulullah’tan öne geçmem.” dedi. İmam Hasan’ı Hz. Peygamber’e götürdüler bu esnada Hz. Cebrail, Peygamber’e Allah (c.c) tarafında nazil olarak selam verdi, arzı edep eyledi ve şöyle dedi: Yüce rabbim sana selam gönderdi ve buyurdu ki: Ali’nin sana olan menzilesi (yakınlığı )Harun’un Musa’ya olan menzilesi gibidir ve Harun’un oğlunun ismi Arapça anlamında “Hasan”dır (güzel) sen de bu torunun adını Hasan koy. Ve Peygamber de adını Hasan koydu. Yani Allah’ın beğendiği kulu, ismiyle ve müsemmasıyla gerçek Hasan.
Kuran’da Övgüye Mazhar Olan İmam Hasan
Ayetler:
1) Ahzab suresi, 33. Ayet (Tathir ayeti) Pençten Al-i Aba hakkında Hz. Peygamber’e indiğinde o abanın altında olan Hamset-i tayyibenin şerefli üyelerinden biri de Hz. Hasan idi.
إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا
Ey Ehl-i Beyt! Allah sadece sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz temizlemek istiyor. (Ahzab / 33.)
2) Al-i İmran suresi, 61. Ayet (Mubahele ayeti) Pençten Al-i Aba hakkında Hz. Peygamber’e indiğinde Hamse-i Tayyibe’nin şerefli üyelerinden biri de Hz. Hasan’dır.
İslam dini hakkında Taif şehrinden araştırmaya gelen bir grup Hıristiyan heyeti Resulullah ile görüştükten sonra, İslam dinini kabul etmeyince, bu konu üzerine yukarıda kaynak verdiğimiz şu ayeti kerime nazil oldu:
فَمَنْ حَآجَّكَ فِيهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْاْ نَدْعُ أَبْنَاءنَا وَأَبْنَاءكُمْ وَنِسَاءنَا وَنِسَاءكُمْ وَأَنفُسَنَا وأَنفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَل لَّعْنَةُ اللّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ
Artık kim sana gelen ilimden sonra, onun hakkında seninle tartışırsa o zaman de ki: “Gelin, sizler ve bizler de dahil olmak üzere oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım (bir araya toplanalım). Sonra dua edelim, böylece Allah’ın lânetini yalancıların üzerine kılalım.” Ali İmran/ 61.
Olayın kısaca tarihi açıklaması:
Taif’den gelen heyet Hz. Peygamberin açık ve güzel beyanını kabul etmeyince, aralarında lanetleşmeye karar verdiler. Ve dediler ki “Siz de ve biz de gelelim lanetleşelim ve kim iddiasında yalancıysa Allah’ın laneti onun üzerine olsun.”
Bu maksatla yer ve gün tayin ettiler ve o belirli gün gelip çattı. Taif’den lanetleşmeye gelen Hıristiyan heyeti, karşılarında Allah tarafından kutsanmış münevver çehreleri görünce içlerine korku düştü, endişelenmeye başladılar ve onların kim olduğunu sordular. O kutsi şahısların Hz. Muhammed, kızı Fatıma, Hz. Muhammed’in torunları Hasan Hüseyin, amcasının oğlu ve damadı Hz. Ali olduğunu öğrenince şöyle dediler: “Vallahi bunlar el açıp bize beddua ederlerse yeryüzünde Hıristiyan kalmaz”.
Peygamber’in yanına geldiler. Her ne kadar onun hak olduğunu içlerinde doğru bulsalar ve bu sebeple lanetleşmeye cesaret edemeseler de maalesef Müslüman olmayı kabul etmeyip her yıl fidye vermeği kabul ettiler ve ayrılıp gittiler.
3) Dehr (İnsan) suresi, 7. ile 9. ayetler. Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in Allah’a verdikleri sözü yerine getirmek için peş peşe üç gün oruç tutmaları ve iftar saatinde yoksulun, yetimin ve esirin gelip onların kapısını çalarak yardım istemesi üzerine tek yemekleri olan bir parça ekmeklerini Allah rızası için onlara vermeleri, böylece üç gün bir şey yemeden yalnız su içerek oruç tutmaları…
Bu olay üzerine Cebrail Allah(c.c) tarafından Peygamber’e inerek böyle bir aileye sahip olduğu için onu kutladı. Bu şerefli hadise Kıyamete kadar Ehl-i Beyt’in iftihar belgesi ve inananlara fedakârlık örneği olarak Kuran’a geçti.[1]
يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَى حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا
إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاء وَلَا شُكُورًا
“Nezirlerini (adaklarını) ifa ederler (yerine getirirler). Ve şerri (her yere) yayılan günden korkarlar.
Ve Biz sadece Allah’ın vechi için sizi doyuruyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür istemiyoruz.
“Sevdiği taamı (yemeği), miskinlere (fakir ve yoksullara), yetimlere ve esir olanlara yedirirler. “
İnsan (dehr) suresi /7,8,9.
Kısaca Ahzap/33. Ayet, İmam Hasan’ın ismetinin (masumluğunun), Ali İmran/61. Ayet, İmam Hasan’ın hakkaniyetinin, Dehr / 7. ayet ve devamı da İmam Hasan’ın fedakârlık ve ihlasla cömertliğinin açık Kur ‘ani senedidir.
Bu ayetlerin senedi, Sünni ve Şia’nın üzerinde ittifakla kabul ettiği konulardan biridir, daha fazla bilgi için Ehl-i Beyt gerçeği kitabına başvurunuz.
İmam Hasan ve Hüseyin hakkında Hz. Peygamber’den Sünni ve Şia kaynaklarında o kadar fazilet ve övgü var ki saymakla bitmez.
Özetle, İmam Hasan kimdir?
Peygamber torunu, Ali b. Ebu Talib’in oğludur. Adını Allah’ın (c.c) gönderdiği vahy üzerine Peygamber koymuş. Hz. Fatime anamızın sütünü emmiş ve âlemlere rahmet olan Peygamberin ocağında peygamber şefkatiyle büyümüştür. Pençten Al-i Abadan biridir.
İmam Hasan, her gün beş vakit namazda Allah’ın emriyle selat ve selamla anılması farz olan Allah’ın velisi ve Allah’ın hidayet nurudur. Peygamber’in kalbinin meyvesi ve gözünün nurudur. Allah’ım! Bizleri onunla haşret.
İmam Hasan’la ilgili bu bölümü Hz. Peygamber’in şu nurlu buyruğuyla bitiriyoruz: Allah’ım! Ben Onu(Hasan’ı) seviyorum sen de onu ve onu sevenleri sev. (Sahih Müslim, c.7,s.129.)
مسلم (ج 7 ص 129) باسناده عن النبي (ص) انه قال لحسن: اللهم اني احبه فاحبه و احبب من يحبه.
İKİNCİ BÖLÜM
İmam Hasan Hangi Siyasi ve İçtimai Şartlarda Hilafet Makamına Geldi ve Neden Barış Yaptı?
Önce şunu bilmemiz gerekiyor ki her tarihi olay, içinde bulunduğu siyasi ve içtimai şartlara göre değerlendirilmelidir ve bağımsız değerlendirilemez. Dolayısıyla imam Hasan’ın Muaviye ile neden anlaşmayı kabul edip hilafeti ona bıraktığını değerlendirmeden önce, o zamanın siyasi ve içtimai şartlarına bir bakalım.
Muaviye çok kurnaz, pişkin bir siyasetçiydi ve kendisini İslami kurallara bağlıymış gibi tanıtmıştı. Muaviye, Mekke fethinde kılıç zoruna sözde Müslüman olan tülakanadandı.
Muaviye, ikinci halife Ömer döneminde Şam valisi olarak atanmış ve Osman döneminde biraz da Osman’la olan akrabalığından ve onun yaşlılığından istifade ederek; onun hilafet işleriyle ilgilenemez olduğuna güvenerek, artık bir vali gibi değil de adeta Şam’ın devlet başkanı gibi yönetimini sürdürmekteydi.
Muaviye, Osman’ın özellikle hilafetinin son dönemlerinde halkın kötü yönetildiğini ve halk kitlelerinin çoğunun da rahatsız olduğunu gayet iyi biliyordu. Kötü gidişat içinde iktidarın bir parçası olan Muaviye için acaba yaşlı ve aciz bir Osman’ın eceliyle ölmesi mi yoksa öldürülmesi mi hilafeti ele geçirme yolunda daha çok işine yarardı? Ebetteki doğru cevap Osman’ın öldürülmesiydi ve Siyasetin kurnazlığını bilen Muaviye bunun farkındaydı. Dolaysıyla Muaviye Osman’ın öldürülmesine göz yumdu hatta teşvik etti. Zira Muaviye’nin göndermiş olduğu ordu kasıtlı olarak Medine dışında bekletildi ve olayı engelleme adına bir müdahalede bulunmadı.
Osman öldükten sonrada, Muaviye Osman ile amca çocuğu oldukları bahanesiyle sözde onun kanının peşinde koştu. Ve ne yazık ki Osman’ın öldürülmesine en çok karşı duran ve İmam Hasan ve Hüseyin’i de Osman’ı korumak için Osman’ın evine gönderen Hz. Ali’yi Osman’ın katlinin sebebi olarak ilan etti. Olayın böyle olmadığını Muaviye herkesten daha iyi bilirdi, ama Muaviye’nin gözünü diktiği saltanata ulaşması için bundan başka çaresi yoktu. Muaviye bu amaç uğruna Osman’ın kanlı gömleğini her yerde halka göstererek onun mazlum öldüğünü ve ölümüne sebebiyet veren kişinin Hz. Ali olduğunu söyleyerek Hz. Ali’ye iftirada bulunuyordu.
Muaviye, halka açık toplantılarda ve dini merasimlerde ve hatta Mübarek Cuma hutbelerinde Hz. Ali, Hz. Fatime, Hz. Hasan ve Hüseyin’e hakaret içeren sözler sarf etmeyi ve lanet okutmayı ekledi. Muaviye’nin bu mel’un sünneti ta Ömer b. Abdal Aziz dönemine kadar -onlarca yıl- devam etti. Bilinmesi gerekir ki Muaviye Şam’da ki valilik dönemi ve saltanat dönemiyle beraber toplam 42 iktidarda kaldı.
Muaviye açıkça Ehl-i Bayt’e ve Hz. Ali’ye düşmanlık yapıyor, lanet okuyor ve okutturuyordu.
عن عامر بن سعد بن أبي وقاص ، عن أبيه قال
منعك أن تسب أبا التراب أمر معاوية بن أبي سفيان سعداً ، فقال : ما
Ebi Vakkas oğlu Amir bin Sad, kendi babasından şöyle nakletmiş: Ebu Sufyan oğlu Muaviye, Sad’a şöyle dedi: Neden sen Ebu Turab’ı kötülemiyorsun ve ona lanet okumuyorsun? Sad, şöyle cevap verdi:
Üç sebepten dolayı;
* Birincisi, Peygamberin Ali hakkında söylediği “Ey Ali, senin bana yakınlığın Harun’un Musa’ya olan yakınlığı gibidir.” sözü.
* İkinci sebep, Hayber fethi sırasında, Resulullah’ın Ali hakkındaki: “Ben yarın bu bayrağı öyle birine vereceğim ki o Allah’ı ve Resulünü seviyor, Allah ve resulü de onu seviyor.” sözüdür ki Allah onun eliyle Hayber’i fethetti.
* Üçüncü sebep, Al-i İmran suresi, 61. Ayet onların (Ali, Fatime, Hasan ve Hüseyin) şanında indiğinde Hz. Peygamber “Allah’ım! Bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir.” sözüdür.
(Süneni tirmizi, Menakıb-ı Ali, 3658. Hadis / Müstedre-i Hakim, Menakıb-ı Ali, 4575. Hadis / Sahih Müslim, 2404. hadis).
Bu zikir edilenler, Hz. Peygamberden sonra Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’e karşı yapılanların haksız muamele olduğunu gösteren hadislerin çok az bir örneğidir. Allah Resulünün Hz. Ali hakkında aşağıda aktarılan hadis gibi çok sayıda buyrukları vardır ki ister Sünni ve ister Şia kaynakları olan yüzlerce kitapta yazılıdır:
وقد قال رسول الله: من سبّ عليا فقد سبني ومن سبني فقد سب الله ومن سب الله أكبه الله على منخريه في النار))
(المسند/6/ 323/،السنن الكبرى للنسائي/5/ 133/، والمستدرك/3/ 121/)
Sahih hadiste Hz. Peygamber şöyle demiştir: Ali’ye sebbeden (hakaret eden, lanet okuyan) bana sebbetmiştir, bana sebbeden Allah’a sebbetmiştir ve Allah’a sebbedeni ise Allah, yüzüstü cehennem ateşine atacaktır.
(Müstedrek-i Hakim/3/121,) (Nisa-i Sünen-i Kubra/5/133), Müsned-i Ahmed/6/323.)
Ve yine Nuru’l-Ebsar kitabında, s. 80’de Ebu Said-i Hodri’nen o da Hz. Peygamberden Hz. Ali hakkında şöyle nakletmiştir: “Ali seni sevmek imandır ve sana buğz etmek ise nifaktır. İlk cennete girecekler seni sevenlerdir ve ilk nara girecekler ise sana buğz edenlerdir”.
İmam Hasan’ın Muaviye ile Barış Anlaşması Yapmasının Nedenleri
- İkiyüzlü Muaviye’nin gerçek yüzünün ortaya çıkmasının gerekliği: Zira halkın birçoğu özellikle Şam halkı, Muaviye’nin gerçek yüzünü tanımıyordu ve hatta onu Peygamber’in halifesi olarak görüyorlardı. Bu İslam dininin geleceği için büyük bir tehlike idi. Çünkü Muaviye’nin İslamî görünüp İslam’a zarar vermekteydi. Zira Muaviye’nin bu şekilde yer yer Kuran-ı Kerim’i dahi tahrif etmeye teşebbüsü oldu. Zaten Kuran-ı Kerim ile birlikte Peygamberin iki kıymetli emanetinden biri olan Ehl-i Beyt’ine lanet okumayı Muaviye cebren de olsa halka kabullendirmişti: Bunun bariz örneği olarak şunu gösterebiliriz: Nuru’l-Ebsar kitabı, s. 110 da diyor ki “Muaviye, Raziyallhu Anh, Ali Raziyallahu Anha’a, İbni Abbas’a, Hasan ve Hüseyin’e ve Maliki Eşter’e lanet okuyordu, ta ki Ömer b. Abdul Aziz dönemine kadar böyle devam etti.”
- Halkın savaşmaya isteksiz oluşu: Dört küsur yıllık süren Hz. Ali’nin hilafeti döneminde, haksız başkaldırılara maruz kaldığı özellikle üç büyük savaş vardı: Cemel Savaşı Ayşe’nin öncülüğünde, Sıffin savaşı Muaviye’nin öncülüğünde ve Nehrevan savaşı haricilere karşı. Bu ve bunun benzeri hadiseler, halkı savaştan iyice usandırmıştı ve halk artık savaşa isteksizdi. İmam Hasan, “Ben halkın isteksiz olduğu bir şeye onları zorlamak istemiyorum.” buyurdu.
- Gerçek müminlerin malını, canını ve namusunu korumak amacı: Muaviye, Hz. Ali’nin şahadetinden sonra İmam Hasan’ın başında olduğu insanların kimini para, altın ve makam vaatleriyle ve kimini de korkutarak İmam Hasan’dan koparmayı başarmıştı. Eğer bu durumda savaş olur da İmam Hasan savaşı kaybetseydi Muaviye artık fazlasıca yapabileceği her şeyi yapacaktı. Çünkü Muaviye için önemli olan o makama oturmaktı. Muaviye, hedefi uğruna yalan hile, iftira, cinayet ve benzeri işleri mubah görüyordu. Bunun birkaç somut örneği:
- a) Peygamber evladı olan imam Hasan’ı zehirleterek öldürmesi (aşağıda iki numaralı dipnotta bunun açıkça kaynağını verdik).
- b) Hucr el Hayr’ı ve yarenleriyle beraber öldürtmesi ki onların tek suçu Ali taraftarı olmaları ve Ali’ye lanet okumamalarıydı (kaynağı aşağıdadır). Dolayısıyla İmam bu mütarekeyle geriye kalan bir avuç gerçek müminin malını canını korumak istedi.
- Dini tahriften hatta yok olmaktan korumak âmâcı: İmam Hasan, barışıyla ceddinin getirdiği yüce İslam dinini tahriflerden hatta yok olmaktan korudu. Zira Muaviye’nin her şeye rağmen önünde var olan önemli tek engel İmam Hasan ve Hüseyin’di ve onların bir grup yarenleriydi. Muaviye, bunların toplumdaki ağırlığından korkuyordu. Eğer imam Hasan savaşsaydı ve Muaviye galip gelseydi ki o günün şartlarlı da onu gösteriyordu, Muaviye artık iyice küstahlaşacaktı. Dolayısıyla imam ceddinin dinini tahriften ya da tamamen yok olmaktan -zahiren- barışarak korudu.
Sonuç olarak nasıl ki İmam Hüseyin dedesinin getirdiği dini savaşıyla koruduysa İmam Hasan da barışıyla korudu. Nasıl ki İmam Hüseyin savaşıyla Yezid’in ne kadar aşağılık ve din düşmanı olduğunun anlaşılmasını sağladıysa, İmam Hasan’da barışıyla Muaviye’nin gerçek nifak yüzünün görülmesini sağladı ve onun aslında dini kendi hedefine ulaşmak için kullandığını herkese göstermiş oldu. Yani halkı uyardı, önlerinde var olan tehlikeyi onların gözü önüne serdi ve onlara hücceti tamam etti.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Barışın Şartları ve Barıştan Sonra Muaviye
Şimdi Hz. Hasan ve Muaviye’nin üzerinde anlaştıkları barış mutabakat metnini açıklayacağız. Bununla beraber Peygamber’in emaneti olan Ehl-i Beyt’ini bırakıp Muaviye ve benzerlerinin yolundan gitmenin getirdiği bir takım talihsiz sonuçları anlatacağız.
Yapılan Barış Şartları ile birlikte Muaviye bin Ebu Sufyan:
- Allah’ın kitabına ve peygamber’in sünnetine uyacağına söz veriyor.
- Kendisinden sonra hilafeti Hasan bin Ali’ye veya onun başına bir iş gelirse Hüseyin bin Ali’ye bırakacağına söz veriyor.
- Müminlere ve Hz. Ali taraftarlarına eziyette bulunmayacağına ve haksızlık yapmayacağına dair söz veriyor.
- Artık Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’e sebbedilmesine ve lanet okunmasına asla müsaade etmeyeceğine söz veriyor.
- Artık kendisi için Emiru’l-Mu’minin lakabının kullanılmasına engel olacağına söz veriyor.
- Kendisine veliaht tayin etmeyeceğine söz veriyor.
İmam Hasan, Muaviye bin Ebu Sufyan’ın bu maddeleri Allah ve müminler huzurunda kabul etmesi karşılığında, Müslümanlar arasında daha fazla kan dökülmesine engel olmak ve asıl olan dinin korunması amacıyla, o makamın kendisine ait olduğunu bildiği halde İslam maslahatı uğruna doğru olanı yaptı. Böylece Muaviye lehine hilafetten çekilerek sabretti. Nitekim babası İmam Ali de ilahi din maslahatı uğruna 25 yıl sabretmişti.
(Bu anlatılan sözlerin delillerini aşağıda açıkça veriyoruz.)
Ama Muaviye, Allah huzurunda söz vermesine ve şahitlerin şahitliğine rağmen bu maddelerin hiçbirine amel etmedi. İşte bunun birkaç örneği:
- Hilafetin saltanata çevirmesi: Muaviye Hilafeti saltanata çevirdi ve kendisini “Melik” yani padişah olarak tanıttı. (Tarihi Yakubi, c. 2, s. 232).
- Hz. Muhammed’in getirdiği İslam dinine bid’atler sokarak değiştirme çabası içine girmişti ve bu tehlikeyi basiretli insanlar görüyordu. Nitekim bu konuyla ilgili olarak İmam Hüseyin’in bir konuşmasında endişesini dile getirdiği rivayet edilmiştir. İmam Hüseyin bir Hac ziyaretinde Mina’da bir gurup sahabe huzurunda şöyle buyurdu: “Ben Muaviye’nin bu dini tarif etmesinden ve aslını yok etmesinden korkuyorum” (Tebersi El İhticac kitabında, c. 2, s. 87 ya da 291).
- Muaviye İslam dininin getirdiği düşünce özgürlüğünü tamamen yok etmeye çalıştı. Örneğin Hurc bin Adiy’i ve yarenlerini katledirdi ve Amir b. Hamik’in başını kestirip şehirlerde dolaştırdı.
- Muaviye, kendisi için Emiru’l- Mümin lakabını ömrünün sonuna kadar kullandı.
- Muaviye, Hasan b. Ali kendi yerine geçmesin diye kendisi hayattayken onu zehirleterek öldürttü. (Aşağıda verilen 2 numaralı kaynağa bakınız)
- Muaviye, hayatının son günlerinde de kendisinden de beter olan; Kuran’a, sünnete, Ehl-i Beyte, müminlerin malına, canına ve namusuna saygı göstermeyen; liyakatsiz ve fasık birini yani oğlu Yezid’i kendi yerine tayin etti.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Muaviye Kimdir ve Dine Soktuğu Bid’atler:
Muaviye kimdir?
- Muaviye’nin babası Ebu Süfyan, Mekke döneminde İslam dinini yok etmek için peygambere yapılan karşı savaşlarda küfür ordusunun başını çeken ve Mekke’nin fethi ile artık müşriklerin yapacağı bir şey kalmayınca İslam’ı zahiren kabul edenlerdendir yani tülekadandır.
- Kendisi de babası gibi tülekadandır.
- Annesi Hinde, Uhud savaşında Hz. Hamza’nın şehit bedeninin göğsünü yararak ciğerini çıkarıp dişleriyle çiğneyen vahşi kadındır.
- Muaviye, Kuran’ın bahsettiği “Şecere-i Melune”dir,
– Muaviye, İmam Hasan’ın ‘ katili ve İmam Hüseyin’in katlinin müsebbibidir. (Suyuti Tarihi Hulefa kitabı, s. 214 / Menakıb-ı İbn-i Şehr-i Aşub,c.4, s. 47. / Murucu Zeheb,c.2, s. 427. / Keşfü’l Gummeh,c.2, s. 168.)
– Muaviye, ahdine ve sözüne güvenilmeyen yalancı, müfteri biridir.
Muaviye’nin getirdiği bid’atler:
- Saltanatı getirdi. Üstelik bunu oğlu Yezit gibi bir fasığı yerine tayin ederek yaptı.
- Hilafeti zorla ele geçirdi. Muaviye diyor ki: “Halk beni bu makama sevdikleri için getirmediler, ben kılıç zoruyla kazandım.” (Akdü’l-Ferid, c.4,s.81)
- Hak halife olan Hz. Aliye karşı gelip Sıffin savaşını başlatan ve on binlerce Müslüman’ın kanını döktürüp sahabeleri öldürttü. (Ammaı b. Yasir gibi)
- Cuma hutbelerinde Ehl-i Beyt’e lanet okudu ve okutturdu. (Şerh-i Nahcü’l-Balağe, İbni Ebul Hadi, c.5,s. 130 ve 131 ve keza yukarıda da adresi verilmişti)
– Muaviye’nin bidat ve İslam dışı uygulamalarından bazılarını “İbni Ebu’l-Hadid’in Şerh-i Nehc’ü-l Belaga, c.5, s. 130 ve 131 ve devamındaki yazısından getiriyoruz:
- Muaviye, altın ve gümüşten yaptırmış olduğu tabak, kaşık ve saire eşyalar kullanıyordu ve ipek elbise giyiniyordu.
- Muaviye, Müslüman’lara ait ganimetleri kendi şahsi malı olarak alıyordu.
- Muaviye, kendi akrabalarına ilahi cezaları icra etmezdi.
- Muaviye, Peygamberin kıymetli sahabesi, Hucr bin Adi’yi ve arkadaşlarını Hz. Ali’den beraat etmedikleri için çok feci şekilde işkenceyle katletti.
- Muaviye’nin İslam dinine karşı yapmış olduğu bunca kötülükler, özellikle de Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’e lanet okutması ve Fasık Yezid’i kendi yerine veliaht tayin etmesi tümüyle onun küfrünün delilidir. (Şerh-i Nehcü’l-Belaga, İbni Ebul Hadi,c.5,s. 130 ve 131 ve devamı).
- Hz. Ali tarafından Mısır’a vali olarak giden Muhammed bin Ebu Bekr’i öldürttü, hatta bazı kaynaklara göre onun şehit bedenini eşeğin karnına sokup ateşte yaktırdı.
– El Gadir kitabı, c.11’de Muaviye’nin İslam dışı uygulamalarından bazılarını şöyle anlatılıyor:
- Peygamber’in kıymetli sahabesi, Ebuzer’e hakaret-âmiz davranışlarda bulunmuş ve Amr bin Hamig adlı sahabenin başını kestirip şehirlerde gezdirmişti.
- Peygamber’den sonra yeniden ırkçılığı hortlatmıştı.
- Peygamber’in Medine’sini, askerleriyle yağmalattırdı.
- Muaviye, şarap içerdi (gizlice)
- Faiz sistemini tekrar İslam toplumunda serbest bıraktı.
- İki kız kardeşin bir arada bir kişiye nikâhlamasını serbest etti.
- Muaviye kendisine biat edenlere Hz. Ali’den de beraat etmelerini şart koştu.
- Muaviye, Ali’ye (a.s) lanet okunmanın her kesçe duyulması amacıyla bayram namazlarında okunan hutbelerin namazdan önce okunmasını emretti.
- Muaviye, cebriye inancını kurdu ve “Hilafetle olup bitenler Allah’ın takdiridir.” diyerek kendisinin Allah tarafından seçildiğini söyledi. (Ayetullah Şirazi, Peyam-ı İmam Şerh-i Nehcül Belaga, c.3, s. 252).
- Abdest alırken ayağı yıkamayı Muaviye başlattı.
- Namaz kılarken tekbirsiz ve besmelesiz ilk cemaat namazı kılmayı yine Muaviye başlattı. (Adres: Ney’lül Aktar-i Şevkani, c. 2, s.217)
- Muaviye, yalan hadis çıkarmak ve Kuran ayetlerini tahrif etmek için bir ekip kurdu. Bu ekibin başında Ebu Hüreyre, Amr bin As, Muğayre bin Şube, Urve bin Zubeyr ve Semere bin Cundeb gibi kişileri vardı. (İbni Ebü’l-Hadid, Şerh-i Nehcül Belaga, c. 4, s. 63.)
- Seferde iki rekât olarak kılınması gereken dört rekatlı seferi namazı Osman döneminde başladığı gibi dört rekat kıldırmayı sürdürdü. Oysaki İbni Ömer şöyle diyordu “seferde olan bir kimse için namaz iki rekattır ve buna muhalefet edense kafir olur”.( Beyhaki Süneni Kubra kitabında, Beyrut çapı,c. 3, s. 104.)
- Ramazan ve kurban bayramları namazlarında, Ezan okutturması; oysaki İmam Şafi-i el umm kitabında Zühri’den şöyle nakletmiştir: Resulullah, Ebubekir, Ömer ve Osman dönemlerinde bayram namazları ezansız kılınırdı, Muaviye ezan okumayı Şam’da başladı ve Haccac da Medine’de aynısını uyguladı.(Şafi-i el umm kitabında, Beyrut çapı, darul’ fikir matbaası, c.1, s. 235.)
- Muaviye Sıffin savaşına giderken, Çarşamba gününde Cuma namazını kıldırdı. (Mesudi, Muruc-ı Zeheb kitabında, müessesatü’l İlm-i Matbasın, Beyrut çapı, c. 3, s. 42.)
Muaviye’nin Hz. Ali’ye karşı içindeki kin ve düşmanlığının birkaç örneği:
Muaviye Hz. Ali’ye düşmanlığı kendine şiar edinmişti ve ona dostlarından birileri “Ey Muaviye her istediğine ulaştın artık, Ali’ye olan bu davranışından vazgeç.” deyince şöyle dedi: Gençler yaşlanana kadar ve yaşlılar ölene kadar ben Ali’ye karşı bu tavrımı devam ettireceğim ki artık Ali’nin fazileti unutulsun ve anlatılmasın. (Adres: İbni Ebü’l Hadid, Şerh-i Nehcül Belaga, c. 4,s. 57).
Hz. Ali aleyhine öyle kötü tebligat yapılmıştı ki Hz. Ali’nin camide şehit olduğunu Şam halkı duyunca “Ali’de namaz kılıyor muydu?” dediler.(İbni Ebü’l-Hadid, Şerh-i Nehcül Belaga,57. Hutbe)
Muaviye, münafıklar hakkında inen Bakara suresi, 204. ve 205. ayetin Hz. Ali hakkında indiğini; Hz. Ali’nin faziletini takdir ve tescil eden Bakara suresi 207. ayetin de İbn-i Mülcem hakkında indiğini Hz. Peygamber’den (!) nakletmesi karşılığında Semere bin Cundeb’e 400 bin dirhem verdi. Bunun gibi Muaviye Hz. Ali aleyhine hadisler uydurttu ve Allah’ın kelamını tahrif etmeye çalıştı.
Allah (c.c), Muaviye’nin bu yaptığı işlerin hesabını elbette ki ondan ve onun yaptıklarına razı gelenlerden soracaktır. Muaviye Hz. Ali’nin faziletlerini unutturmak, Hz. Ali adını silmek istiyordu. Allah’a şükürler olsun ki bugün bu güzel ülkemizde Hz. Ali sevgisi ve adı gönülleri aydınlatıyor; Muaviye’nin ise adı kullanılmıyor.
Allah’ım! Sen şahit ol ki bizler Ali ve Ehl-i Beyt taraftarıyız. Allah’ım! Sen herkesi sevdiğiyle haşret…
Hüseyin Çaça (Behişti) 04 Haziran 2018
Bahsettiğimiz bu üç surelerdeki ayetlerle ilgili kaynak ve daha detayli bilgi için Ehli Beyt gerçeği kitabına başvurabilirsiniz.