سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ
“Selam olsun İbrahim’e.” (Saffat/109-110)
Kurban ibadeti, ilahi aşkın cilvegâhı olan Mina’da başlamıştır. “Kurban” Arapça bir kelime olup “kurb” (K-R-B) kökünden gelir. Sözlük anlamı yakın-yaklaşmaktır. (Manen Allah’a yaklaşmak demektir). Türkçeye muhtemelen Farsçadan ve Farsçaya da Arapçadan giren bu kelime dini bir terim olarak Allah’a (c.c.) yaklaşmak ve Allah (c.c.) rızasına ermek niyetiyle kesilen hayvana denir.
Bu ibadet özünde insanın; sevgilisine yaklaşabilmek, onun sevgisini kazanmak amacıyla uğruna kendisinden bir şey vermesidir. Seven ne kadar seviyorsa kendisi için o kadar kıymetli olanı vermeye çalışır. Zira seven ne verdiğinden ve ne kadar verdiğinden ziyade, kim için verdiğine ve sevgilisinin rızasını nasıl kazanacağına bakar. Umursanan sevgilidir, sevgilinin uğruna feda edilen değil.
Kuran’ın şu güzel tabirine bir bakın: “Sevdiğiniz şeylerden Allah için infak etmedikçe asla iyiliğe kavuşamazsınız…” (Âli İmran/92)
لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
İşte İbrahim (a.s.) hayatında en çok sevdiği, kalbinin meyvesi ve gözünün nuru olan güzeller güzeli biricik oğlu İsmail’ini (a.s.) rabbine tam teslimiyetle ve severek verdi. Böylece ilahi kelamın en güzel ve en kâmil örneğinin yaşandığı günün adıdır kurban.
Zalimlerin, nemrutların istememesine rağmen Allah’ın inayetiyle ve mucizesiyle büyüyen; küfrün, şirkin sembolü haline gelmiş putları kıran bir baba…
Zalimlerin, Nemrutların derin öfkesinin açık nişanesi olan bir ateşten ilahi kudretle selametlikle kurtulan ve asla zalime-zulme boyun eğmeyen bir baba…
Yüz yaşında iman, ihlâs, sabır, takva ve rabbine tam teslimiyetin abidesi olan bir baba…
Halilu’r-Rahman makamında, birçok peygamberin atası, Ulu’l-Azm peygamber ve put kıran bir baba…
Ki bir gün yüce Allah tarafından ona şöyle bir hitap geldi: “Biz de ona yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.” (Saffat/101) فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيم
İlahi övgüye mazhar olan, Zebihullah Hz. İsmail henüz beşikte iken babası Hz. İbrahim (a.s.) onu annesi Hz. Hacer’le birlikte Filistin’den Beytü’l-Haram’a götürdü. Hz. Hacer, Hz. İbrahim’e (a.s.) şöyle dedi: Ey İbrahim sen bizi susuz ve hiçbir yaşam koşulu olmayan bu çöle mi bırakıp gidiyorsun? Hz. İbrahim, “Sizi buraya getirmemi emreden rabbim sizi görüyor ve sizin rızkınızı verecektir elbette.” dedi ve şöyle dua etti:
… رَّبَّنَا إِنِّي أَسْكَنتُ مِن ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِندَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ
“Ey Rabbimiz! Ben, çocuklarımdan bazılarını ekin bitmeyen bir vadiye, senin Beytü’l-Haramının yanında iskân ettim (yerleştirdim). Ey Rabbimiz! Namazı ikame etsinler diye. Bir kısım insanların kalbini onlara meylettir. Ve onları çeşitli meyvelerle rızıklandır. Böylece onlar şükrederler.” (İbrahim/37)
Hz. İbrahim (a.s.), tekrar Mekke’ye döndüğünde oğlu İsmail (a.s.) artık on sekiz yaşlarında güzeller güzeli, babayiğit, cesaretli, emin ve herkesin beğenisini kazanmış bir delikanlıydı.
Hz. İbrahim (a.s.) oğlu ile aralarındaki yılların hasretini bir nebze de olsa azaltmaya çalışırken Allah’tan (c.c.) aldığı bir görevi, bir baba için çok çetin bir görevi yerine getirmeyi tam bir teslimiyetle kabul etti. Kendisine yüklenen bu çetin görevi oğlu İsmail ile paylaşmak amacıyla ona, “Gel seninle biraz dolaşalım.” dedi. Ve Hz. İsmail’in (a.s.) isteği üzere geçmişini, her sayfası ibretle dolu olan hayat hikâyesini anlatmaya başladı. Ve şöyle devam etti: Ey oğlum sen peygamberlerin rüyasının doğru olduğunu biliyorsun ve ben bugün rüyamda seni kurban kesme görevini aldım, bak gör sen bu işe ne dersin?” Hz. İsmail (a.s.), “Ey babacığım, Allah’ın sana emrettiğini yap, beni inşallah sabredenlerden bulacaksın.” cevabını verdi.
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ
“Böylece onunla beraber çalışma çağına eriştiği zaman dedi ki: “Ey oğulcuğum! Gerçekten ben, uykuda seni boğazladığımı gördüm. Haydi, bak (bir düşün). Bu konudaki görüşün nedir?” (İsmail A.S): “Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi.” (Saffat/102)
Hz. İbrahim İsmail’in (a.s.) annesi Hz. Hacer’le de bu konuyu görüştü, onun da gönül rızasıyla Allah’a teslimiyetini gördü. Nihayet oğlu İsmail’i de alıp beraber Mina’ya geldiler. Babanın elinde bıçak ve oğlunun elide ip vardı. Hz. İbrahim (a.s.) bıçağını biledi. İsmail (a.s.), elinde getirdiği ipi babasına uzatarak şöyle dedi: “Babacığım bu iple ellerimi ve ayaklarımı bağla, olmaya ki can acısıyla farkında olmadan seni inciteyim.” İsmail (a.s.) babasına bir parça bezi de uzattı ve şöyle dedi: “Bununla da gözlerimi bağla, şayet göz göze gelirsek baba sevgisi gereği acıma duygun artar ve sevabın azalır.”
Hz. İbrahim oğlu İsmail’i (a.s.) yere yatırdı ve babası elindeki bıçağını oğlunun boğazına koyarak sürtmeye başladı! Ama Hz. İbrahim (a.s.) ne yaptıysa da bıçak bir türlü kesmedi Hz. İbrahim (a.s.) düşünmeye başladı. Bu mucizenin benzerini kendisi de on sekiz yaşlarındayken ateşe atıldığında yaşamıştı ve ateş ona selametlik ve esenlik olmuştu. Bu esnada Hz. İbrahim (a.s.) gaibden şöyle bir ses duydu: “Ey İbrahim, sen vazifeni başarıyla tamamladın. Artık bırak onu ve bu koçu kurban et.
فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ “Böylece ikisi de (Allah’a) teslim olunca, (İbrâhîm A.S) onu alnı üzerine yatırdı.” (Saffat/103)
وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ “Ve ona “Ey İbrâhîm!” diye nida ettik (seslendik).” (Saffat/104)
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ “Sen rüyaya sadık kaldın (yerine getirdin). Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.” (Saffat/105)
إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ “Muhakkak ki bu, kesin olarak apaçık bir imtihandır.” (Saffat/106)
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيم “Ve ona büyük bir kurbanı fidye (oğluna karşı bedel olarak) verdik.” (Saffat/107)
Böyle olağan üstü bir hadiseyi duymak ve okumak elbette ki yaşamak gibi olmaz. Şu kesindir ki beşerin sözüyle veya kalemiyle hiçbir zaman o annenin, o babanın ve evladın duygu ve heyecanını anlayamayız. Elbette ki tarihte bunun gibi benzersiz bir olayın hakkını vermekten sözler ve kalemler acizdir.
Ama bu hadiseyi biraz da olsa anlamak için bir an kendimizi o babanın, o annenin ve o evladın yerine koyup düşünmeliyiz. Onlar Allah yolunda bunca büyük işler yaparken bizlere düşen görev nedir? Şimdiye kadar Allah için, insanlık için biz ne yaptık ve nelerle meşgulüz?…
Kendisi için en değerli olanı, Hz. İsmail (a.s.) gibi benzersiz bir evladı Allah (c.c.) yolunda feda etmekten çekinmeyerek ilahi sınavlardan başarıyla çıkan Hz. İbrahim (a.s.), teslimiyetiyle Allah’ın (c.c.) en sevgili kullarından biri oldu. Öyle ki Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’de Hz. İbrahim’den (a.s.) övgüyle bahsetmekte onu güzel sıfatlarıyla bize örnek göstermektedir.
İşte Kuran-ı Kerim’in İfadesiyle Hz. İbrahim:
- Yumuşak huylu ve duygulu biriydi.
- Gönülden Allah’a yönelen biriydi.
- Doğruyu söyleyen bir peygamberdi.
- O Rabbine arınmış (selim) bir kalple gelmişti.
- Gerçek şu ki İbrahim tek başına bir ümmetti. (Üstün şahsiyetiyle ve birçok ilahi sünnetlere ilham kaynağı olmasıyla ve Tevhit inancının sembolü haline gelmesiyle).
- Allah’a itaat eden bir muvahhitti.
- Onun nimetlerine daima şükredendi.
- İbrahim (Allah’a) tam teslim bir kuldu.
- Her zaman dosdoğru hak yoldaydı.
- Çok halim (sinirine hakim olup sinirlenmeyen) sabırlı biriydi.
- Allah’ın mümin kuluydu.
- Güzel olgudur İbrahim.
(Kuran-ı Kerim’de Hud/75, Meryem/41, Saffat/81-84, Bakara/130, Mumtehine/4. Ayet-i kerimeleri inceleyebilirsiniz.)
Allah (c.c.) yüce kitabı Kuran-ı Kerim’de Peygamberi Hz İbrahim’i (a.s.) övgüye layık görmüştür. Bizlere onun güzel hasletlerini anlatarak onun izinden gidilecek bir peygamber ve örnek alınacak bir insan olarak göstermiştir. Kuran-ı Kerim’de Hz. İbrahim (a.s.) için kullanılan bu güzel sıfatların onu kemâle ulaştıran önemli değerler olmasıyla birlikte bizim de onu örnek alarak bu sıfatları edinmeye çaba harcamamız gerektiği mesajı verilmektedir.
Peki “Kurban”ın manasının, Hz. İbrahim’in teslimiyet dolu kıssanın ve Kuran’ın ışığında “Kurban”dan ne anlamalıyız. Nedir “Kurban”?
Kurban: Allah’a İbrahimce teslimiyetin ifadesidir. Bazen malımız bazen evladımızla ve bazen de canımızla imtihan olmaktır. Kurban; küfrün, şirkin, zulmün ve tüm kötülüklerin sembolü olan şeytana baş kaldırmak ve onu taşlamaktır. Bunlarla birlikte Kurban tabi ki ibadettir, paylaşmaktır, hemhâl olmaktır. Allah’a (c.c.) yaklaşmaktır Kurban.
Allah (c.c.) bizlere Hz. İbrahim, Hz. Hacer, Hz. İsmail gibi güzel kullarına benzemeye çalışan onları olgu örnek edinen kullarından olmayı nasip etsin.
سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ
“Selam olsun İbrahim’e.” (Saffat/109)
Hüseyin ÇAÇA (Behişti)