Fahreddin Paşa tartışmasıyla nükseden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Türkiye arasındaki gerilim basitçe tarafların tarih bilincine indirgenemez. Türkiye’nin Katar’a kalkan olması ve Müslüman Kardeşler’i himaye etmesi bu sataşmanın en önemli nedeni. Yedi emirlikten oluşan, kişi başına milli gelirin 68 bin dolar olduğu BAE’nin emirleri, yarısı seçilmişlerden oluşan ‘danışma meclisi’ dışında hiçbir demokratik kurumun olmadığı ‘müreffeh otoriter’ rejime karşı en ciddi tehlike olarak siyasal İslamcıları görüyor. Besleyip büyüttükleri, eğitimli insan yokluğunda devlet kadrolarına yerleştirdikleri, sonradan “Devleti ele geçiriyorlar” diye feveran eyleyip bu kez şeytanileştirdikleri Müslüman Kardeşler’den (İhvan) bahsediyorum. Pek tanıdık bir hikâye değil mi?
“Cemaat devleti ele geçirirse” diye başlayan kavgada Emirlikler’in tecrübesi epey eskiye dayanıyor.
Mısır’da Cemal Abdulnasır’a suikast girişiminden sonra başlayan baskılarda kaçan Müslüman Kardeşler farklı ülkelerde örgütlenerek aynı zamanda diasporik bir cemaat halini aldı. Eğitimli insanlardı. Sığındıkları Körfez ülkelerinin de eğitimli kadrolara ihtiyacı vardı. Ayrıca komünizm, Arap milliyetçiliği ve Nasırizmin etkisini kesmek için Müslüman Kardeşler’in ideolojik cazibesi bu rejimler için kullanışlıydı.
***
Müslüman Kardeşler, Emirlikler’de uzun soluklu örgütlenmenin ardından Islah Cemaati adıyla sahneye çıktı. Eğitim alanına ağırlık verdiler. Kadro sıkıntısı çeken Emirlikler de Islah üyelerine özellikle milli eğitim bakanlığı ve adalet bakanlığının kapılarını açtı. İnsan devşirmek için eğitim kurumlarından daha elverişli yer yok.
Araştırmacı Courtney Freer’e göre 1974’te resmiyet kazanan Islah, Dubai’de yasal olarak çalışan iki örgütten biriydi. Dubai Emiri Şeyh Raşid el Maktum iyice örgütlenebilmeleri için Islah’a kesenin ağzını açmıştı. Şeyh Raşid’in bağışlarıyla Islah, Ras el Hayme ve Fuceyra emirliklerinde de şubeler açtı. Ebu Dabi Emiri Şeyh Zayed el Nahyan ise 1970’lerin sonunda cemaate arazi tahsis etti.
1971’de BAE’nin bağımsızlığını kazanmasının ardından ilk hükümette konut bakanlığı koltuğuna oturan Şeyh Said Abdullah Selman İhvan’ın önde gelen isimlerinden biriydi. 1977’de de Islah’tan Muhammed Abdurrahman el Bakr adalet bakanlığı koltuğuna oturdu. Şeyh Said 1979’da eğitim bakanlığına getirildi. 1977-1983’te eğitim kurumlarının müfredatını hazırlamakla görevli dairenin başkanlığını Islah’ın liderlerinden Şeyh Sultan bin Kayed el Kasimi yürüttü. Bu şekilde Müslüman Kardeşler’in gündemi eğitimi şekillendirdi. İhvan kurulan öğrenci birliklerinde çok aktifti.
Islah’ın eğitim ve adalette ‘devlet içinde devlet’ görünümü kazanması ve fazla siyasallaşması üzerine 1990’lara doğru önlemler başladı. Siyasal sistemde reform talep edecek duruma gelen Islah, artık emirlerin keyfini kaçıracak kadar popülerdi.
***
1990’ların başında Mısır’da şiddet olaylarına karışan İslami Cihad’ın Islah’tan para yardımı aldığına dair bilgiler, Emirlikler’i harekete geçirdi. BAE dışında bir ülkede bir örgüte biat edilmesi ve emirler açısından sadakatsizlik tehlikeydi. Bu vurguyu çok yaptılar. 1994’ten itibaren kamudaki Islah yapılanmasına müdahaleler arttı. Islah’ın kontrolünde seçilmiş yönetim kurulları dağıtıldı. Eğitim bakanlığındaki örgüt üyeleri başka bakanlıklara dağıtıldı. Bu hikayesi epey uzun sürdü. Özellikle Ras el Hayme’de Islah direncini korudu. Çünkü örgütün lideri Şeyh Sultan bin Kayed el Kasımi, Ras el Hayme emirinin kuzeniydi.
11 Eylül 2001’de ABD’yi vuran kamikazelerden ikisinin BAE vatandaşı çıkması, yönetime İslamcılar üzerinde baskıları artırma fırsatı verdi. 2003’de Ebu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed el Nahyan, Islah’ın sadece yurt içinde çalışıp dışarıdaki İhvan’la bağlarını koparması için pazarlıklar yürüttü.
27 Ocak 2007 tarihli ABD Dışişleri gizli yazışmasına göre Şeyh Muhammed bin Zayed, Amerikan büyükelçisiyle sohbeti sırasında, 50-60’ı orduda olmak üzere kamuda 700 Müslüman Kardeşler üyesinin varlığından bahsetti. Veliaht Prens, BAE’de 60 bin askerin yüzde 50-80’inin Mekke’de bir adamın çağrısına olumlu yanıt verebileceğini belirtip korkusunu şöyle dile getirdi: “Bazı meseleleri açıkça zorlasam kendi vatandaşlarım tarafından taşlanırım.”
Mart 2011’de Arap Baharı’nın etkisiyle Islah üyeleriyle birlikte 133 aydın reform çağrısı yapan bir bildiri yayımladı. Bu da yönetimin tutumunu daha da sertleştirdi. 2012’de başlayan tutuklama furyasında Islah Lideri Şeyh Sultan bin Kayed de içeri alındı. 2013’te 94 Islah üyesinden 69’u yedi ile 15 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı.
Emirlikler, Müslüman Kardeşler’in himaye gördüğü ülkelerin başında gelen Britanya’ya da ayar çekmekten geri durmadı. 2012’de BP’nin petrol anlaşmasını bir süreliğine yenilemeyerek Londra’ya BAE içindeki İslamcılara yönelik baskıları eleştirmekten vazgeç mesajı verdi.
BAE asıl şok edici adımı Kasım 2014’te attı; El Kaide, IŞİD ile birlikte Islah ve Mısır Müslüman Kardeşler’i de terör örgütleri listesine aldı. 82’lik listede Katar ve Türkiye’nin Suriye’de en fazla desteklediği Ahrar el Şam da vardı. Irak’ta IŞİD’e karşı savaşa katılan Bedir, Asaib el Hak, Ebul Fazıl el Abbas da listedeydi.
Kamuoyundaki hissiyat da Körfez’deki İhvan korkusunun kaynaklarına dair fikirler veriyor.
2014’de Washington Institute’ün yaptığı bir ankete göre, Müslüman Kardeşler’e destek verenlerin oranı BAE’de yüzde 29, Suudi Arabistan’da yüzde 31 çıktı. Bu destek Kuveyt’te yüzde 53’e çıkıyor. Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu Hamas’ın desteği ise Suudiler arasında yüzde 52, Emirliklerde yüzde 44’e çıkıyor. Yani Körfez monarşilerine karşı en güçlü iktidar alternatifi siyasal İslamcılar.
Bu yüzden BAE ve Suudi Arabistan Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarına yapılan darbeyi sonuna kadar finanse etti. BAE’nin Abdülfettah Sisi yönetimine yaptığı yardımın miktarı 25 milyar doları buldu.
***
Bu tür bir geçmiş üzerinden gerilimler sürerken Katar, 1996’da oğulun babaya yaptığı darbeden sonra, Müslüman Kardeşler’i Mısır’dan Tunus ve Libya’ya, Suriye’den Filistin ve Irak’a uzanan hatlarda nüfuz aracı olarak kullanmaya başladı. El Cezire TV de önemli ölçüde Müslüman Kardeşler’e mikrofon oldu. BAE “Dışarıyla bağınızı kesin, sadece içeride faaliyet gösterin” derken Katar tam tersini yaptı. Doha yönetimi dışarıda Müslüman Kardeşler’i desteklerken içeride faaliyet göstermelerine kesinlikle izin vermedi.
Son zamanlarda BAE’de Müslüman Kardeşler’le ilgili hassasiyet neredeyse kan davası halini aldı. Geçen ağustosta Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın medya danışmanı Suud el Kahtani ‘trollük’ yaparak Twitter’da Katar’a sempati duyanların gammazlanması için #TheBlacklist diye hashtag açtı. En büyük alkışı BAE Dışişleri Bakanı Enver Gargaş’tan aldı: “Suud el Kahtani önemli bir sestir. Onun kara listesiyle ilgili tweet’i son derece önemli.”
Müslüman Kardeşler’i himaye etmede Katar’a 2003’ten sonra Türkiye de eklendi. Arap Baharı ile birlikte Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya Müslüman Kardeşler kuşağı oluşacağı öngörüsü, bu iki ülkenin başını döndürdü. Suud-Emirlikler ikilisinin hazirandan itibaren hayata geçirmeye çalıştığı Katar’ı çökertme planının Ankara’da deprem etkisi yaratmasının nedenini de işte bu ilişkiler ağında aramak lazım.
Emirlikler bir süredir Türkiye’nin açıklarını yakalamak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Mesela Suudi Arabistan ile birlikte perde arkasından Kürdistan’daki referandumda Barzani yönetimini cesaretlendirdiler. Ebu Dabi Veliaht Prensi, referandumdan bir ay önce Kürdistan Güvenlik Konseyi Başkanı Mesrur Barzani’yi ağırladı. Mesud Barzani de 17 Haziran 2015’te Ebu Dabi’de Veliaht Prens Muhammed bin Zayed ile görüşmüştü. Bu destek Kürt davasına gönül verdiklerinden dolayı değildi. Yürüttükleri akıl şuydu: Kürdistan kurulursa İran ve Türkiye’nin önü kapanır; Irak’ta da Sünni bölgenin Kürdistan örneğini takip etmesi kolaylaşır. Temmuz 2016’da İsrail’i ziyaret eden emekli Suudi General Enver Eşki “Büyük Kürdistan’ın kurulması İranlılar, Türkler ve Iraklıların heveslerine ket vuracaktır” diyordu. Eşki’nin Riyad’dan bağımsız hareket ettiği söylenemez. (Tabii bu güçlerin hesapları, Kürtlerin tarihsel davalarına ve haklı mücadelelerine laf edilmesini gerektirmez. Güçler arasında ne tür hesapların döndüğünü anlatmaktır kastım.) Ki İran, Türkiye ve Irak ortak cephesi karşısında Kürtler kaybedince Suudi Arabistan ve Emirlikler anında Irak’ın toprak bütünlüğüne desteklerini ifade ettiler.
Sızdırılan bütün gizli yazışmalarda Suudiler ve Emirlerin İran’ı Amerikalılara nasıl gammazladıklarını görüyoruz. Artık bu yazışmalarda Türkiye’den de ‘terör örgütlerini destekleyen ülke’ diye bahsedildiği konusunda bahse girmeye gerek yok. Maalesef bu konuda malzeme gani.