Gadir Hadisi, Şia’nın Emirü’l-Müminin Ali’nin (a.s.) velayeti için gösterdiği en üstün delillerden biridir ve bu hadis Şia ve Ehlisünnet tarikleriyle, sahih senetlerle ve mütevatir (yalan üzerinde birleşmesi mümkün olmayan sayıda insan tarafından anlatılan, nakledilen olay, hadis; çev.) olarak nakledilmiştir. Bununla birlikte Ehlisünnet ulemasının bir kısmı, böylesi bir hakikatin kabulü kendilerine zor ve tatsız geldiğinden buna gözlerini kapatarak hadisin sıhhati hakkında soru işareti doğurmuşlardır.
Örneğin; İbn Mülcem-i Muradî’yi savunarak Emirü’l-Müminin Ali’ye (a.s.) olan düşmanlığını açık eden İbn Hazm-ı Endülisî Zahirî el-Fasl adlı kitabında şöyle yazar:
“Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır” hadisi asla sika (güvenilir) bir tarikle (kanalla) doğrulanmamıştır.
(İbn Hazm Endülisî, Ali b. Ahmed b. Said b. Hazm et-Tahirî Ebu Muhammed, ö. hicrî 548, el-Fasl fi’l-Milel ve’l-Ehvâi ve’n-Nihel, c. 4, s. 116, Mektebetü’l-Hancî, Kahire.)
İbn-i Teymiyye Harranî (ö. h. 728) de -ki Ehlibeyt’in (a.s.) faziletlerini inkârdaki gayreti herkesçe meşhurdur- Minhacü’s-Sünne‘de şöyle yazıyor:
“Ben kimin mevlâsıysam…” hadisi altı hadis kitabında nakledilmemekle birlikte bazı âlimler bunu rivayet etmiştir. Fakat sıhhatinde ihtilaf edilmiştir ve Buharî, İbrahim el-Harbî ve hadis ilmi ehlinin bir kısmının bu hadisi zayıf gördükleri nakledilmiştir…
(İbn-i Teymiyye Harranî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Abdülhalim, Minhacü’s-Sünneti’n-Nebeviyye, c. 7, s. 319, tathkik: Dr. Muhammed Reşad Salim, yay. Müessesetü Kurtuba, et-Tabakatü’l-Ûlâ, 1406)
Öte yandan Sa’deddin Teftâzânî (ö. h. 791) de Gadir Hadisinin cevabında şöyle yazıyor:
Cevabımız Gadir Hadisinin mütevatir olmadığı ve bu iddianın Şia’nın yalanlarından oluşudur, zira hadis ehli ulemasından ve muhakkiklerinden pek çok kişi, ezcümle Buharî, Müslim ve Vakidî hadisin sıhhatini reddetmiş ve bunu nakletmemişlerdir.
(Teftâzânî, Sa’deddin Mesud b. Ömer b. Abdullah, Şerhü’l-Mekâsıd fi İlmi’l-Kelâm, c. 2, s. 290, yay. Daru’l-Meârifi’n-Numaniyye, Pakistan, birinci baskı, hicrî 1401-miladi 1981)
Konunun incelenmesi ve bu iddianın reddi
Konunun hakikatinin aydınlanması ve İbn Hazm, İbn Teymiyye ve Teftâzânî’nin sözlerinin değerlendirilmesi için Ehlisünnet’in hadis ve ricâl ilminde seçkin olan ünlü ulemasının Gadir Hadisi hakkındaki itiraflarına işaret etmek yeterli olacaktır. Gadir Hadisinin sıhhat ya da tevatürünün ispatı ve bunun Ehlisünnet’in altı sahih kitabına dâhil olduğunun ispatıyla bu bahsi geçen Sünnî âlimlerin takva ve insaflarının ölçüsü de doğaldır ki herkes için aydınlığa kavuşacaktır.
Biz ilk olarak Gadir Hadisinin tevatürünü Ehlisünnet büyüklerinin dilinden nakledecek ve ardından da Sünni ricâl ulemasının rivayetin sıhhatini itiraf ettikleri birkaç isnâdını göstereceğiz.
Ehlisünnet ulemasının Gadir Hadisinin tevatürünü itirafı
Gadir Hadisi sadece sahih senetli değildir, Ehlisünnet büyüklerinden pek çoğu hadisin tevatürünü de kabul etmiştir. Biz bunlardan birkaçının ismine işaret edeceğiz:
1. Şemsuddin Zehebî (ö. h. 748)
Zehebî, Ehlisünnet’in ünlü ulemasından ve ricâl ilminin sütunlarından biridir, öyle ki kendisi cerh ve tadil ilminin önderi olarak adlandırılmıştır. O farklı yerlerde Gadir Hadisinin tevatürünü itiraf eder. Zehebî, Ehlisünnet’in en önemli ricâl kitaplarından olan Siyeru Alemin Nubela‘da, tefsir ve tarih kitapları müellifi Muhammed b. Cerir Taberî’nin biyografisini verirken şöyle der:
Muhammed b. Cerir Taberî, Gadir-i Hum rivayetinin isnâtlarını dört cilt halinde toplamıştır. Ben bunun bir kısmını gördüm ve bu rivayetlerin yaygınlığı karşısında şaşkına dönerek bu hadisenin gerçekleştiğine yakin ettim.
(Zehebî, Şemsuddin Muhammed b. Ahmed b. Osman b. Kaymaz, Siyeru’l-Alemi’n-Nubela, c. 14, s. 277, tahkik Şuayb el-Arnavut ve Muhammed Naim el-Arkasusi, yay. Müessesetü’l-Risale, Beyrut, 9. baskı, h. 1413)
Zehebî, Tezkiretü’l-Huffâz‘ında yine Taberî’nin biyografisini ele alırken şöyle yazar:
“Ben İbn Cerir’in yazdığı Gadir Hadisinin İsnâtları kitabının bir cildini okudum ve bu rivayetin tariklerinin çokluğundan dehşete kapıldım.”
(Zehebî, Tezkiretü’l-Huffaz, c. 2, s. 710, yay. Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1. baskı)
Zehebî’nin öğrencilerinden olan İbn Kesir Dimeşkî Selefî (ö. h 774) de üstadından naklederek şöyle yazar:
Zehebî der ki: Bu hadis mütevatir olarak nakledilmiştir ve ben onun Rasulullah’tan (s.a.a.) nakledildiğine yakin ettim. “Allah’ım O’nu veli edineni veli edin” cümlesine gelince, onun da senedi kuvvetlidir.
(İbn Kesir Dimeşkî, Ebu’l-Feda İsmail b. Ömer el-Kureşî, Siretu’n-Nebeviyye, c. 4, s. 426 ve Bidâyetü’l-Nihâye, c. 5, s. 214, yay. Mektebetü’l-Mearif, Beyrut)
Şehabeddin Alusî ise (ö. h. 1270) –Ruhu’l-Meânî tefsirinin müellifi olup Vehhabiler nezdinde özel bir yeri vardır- tefsirinde şöyle yazar:
“Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır” hadisi mütevatirdir ve Rasulullah’ın (s.a.a.) sözü oluşu kesindir, öte yandan devamındaki Rasulullah’ın “Allah’ım O’nu seveni sev…” şeklindeki buyruğunun da senedi kuvvetlidir…
(Alusî el-Bağdadî, Allame Ebu’l-Fazl Şehabeddin es-Seyyid Mahmud, Ruhu’l-Meânî fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Azim, c. 6, s. 195, yay. Daru’l-İhyai’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut)
Zehebî’nin hâl tercümesi (biyografisi ve değerlendirilmesi)
Dokuzuncu yüzyılın meşhurlarından İbn Nasurüddin (ö. h. 842), Zehebî’nin şahsiyeti hakkında şöyle diyor:
Hâfız (yani yüz binden fazla hadisi ezbere bilen kişi), tarihçi ve İslam âlimi, hadis ilminde uzman ve râvi ve müelliflerin cerh ve tadilinde imam; Şemseddin Zehebî Şafiî…
(İbn Nasurüddin ed-Dimeşkî, Muhammed b. Ebî Bekr, er-Reddu’l-Vâfir, yay. El-Mektebu’l-İslamiyye, Beyrut, 1393, ilk baskı, tahkik: Züheyr eş-Şaviş)
Aynı kitabın başka bir yerinde de şöyle diyor:
Hadis ricâlinin değerlendirilmesinde benzersizdi, hadis râvilerinin cerh ve tadilinde üstad ve usul ve füruda âlim ve Kur’an kıraati ilminde imam ve rey ve görüşlerde fakih idi. Mezhep imamlarının fetvalarının giriş kapısıydı ve sünnetin ve selef mezhebinin halef arasında yayılmasının öncüsüydü.
(Reddü’l-Vâfir, c. 1, s. 31)
İbn Hacer Askalanî (ö. h. 852) ed-Dürerü’l-Kâmine‘de şöyle yazıyor:
Bedr Nablusî’nin kendi hocaları hakkında yazdığı bir eser okudum ve orada Zehebî hakkında şöyle dediğini gördüm: O ricâl ilminde ve râvilerin hallerinde allâmeydi, ayrıca anlayışı çok keskindi ve şöhreti bizi kendisi hakkında daha fazla söz etmekten müstağni kılmaktadır.
(İbn Hacer Askalanî, Hafız Şehabüddin Ebi’l-Fazl Ahmed b. Ali b. Muhammed, ed-Dürerü’l-Kâmine, c. 5, s. 68, tahkik: Muhammed Abdülmuid Zan, yay. Meclisu Daireti’l-Meârifi’l-Osmaniyye, Sayderabâd, Hindistan, İkinci Baskı, h. 1392, m. 1972)
Celaleddin Suyutî (ö. h. 911) de onun hakkında şöyle diyor:
Zehebî; imam, hâfız ve asrının muhaddisi, hâfızların ve İslam tarihçilerinin sonuncusu ve… zamanında tekti.
(Celaleddin Suyutî, Abdurrahman b. Ebî Bekr, Tabakatu’l-Huffâz, c. 1, s. 521, yay. Darü’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, ilk baskı, h. 1403)
2. İbn Hacer Askalanî (ö. h. 852)
İbn Hacer, Zehebî ile birlikte Ehlisünnet’in ricâl ilminin iki temelinden biri olan ünlü Sünnî âlimlerdendir. O, Sahih-i Buharî Şerhi‘nde Gadir Hadisinin senedlerinin çoğunu sahih ve hasen bilmektedir:
“Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır” hadisine gelince, Tirmizî ve Nesaî bunu sahih bir senetle nakletmiştir, gerçekten de pek çok senedi vardır ve İbn Ukde bunların tamamını ayrı bir kitapta toplamıştır ki çoğunun senedi sahih ya da hasendir.
(İbn Hacer Askalanî, Ahmed b. Ali b. Hacer Ebu’l-Fazl eş-Şâfî, Fethü’l-Bârî fi-Şerhi Sahihi’l-Buharî, c. 7, s. 74, tahkik: Muhubiddin el-Hatib, yay. Daru’l-Meârif, Beyrut.)
Askalanî, aynı şekilde Ehlisünnet’in muteber ricâl kitaplarından sayılan Tehzibu’t-Tezhib‘de de “Gadir rivayeti 70’ten fazla sahabiden nakledilmiştir” demektedir:
İbn Cerir Taberî, Gadir Hadisini ayrı bir kitapta, farklı tariklerle ve onları sahih sayarak bir araya getirmiştir. Rivayetin senetlerine özel bir ilgi gösteren bir başkası da İbn Ukde’dir. O bu hadisi yetmişten fazla sahabenin dilinden nakletmiştir.
(İbn Hacer Askalanî, Tehzibü’t-Tehzib, c. 7, s. 297, Darü’l-Fikr, Beyrut, birinci baskı, 1404-1984)
İbn Hacer Askalanî’nin hâl tercümesi:
Dokuzuncu hicrî asrın ünlülerinden ve İbn Hacer’in çağdaşı Haşimi Mekkî, onun hakkında şöyle yazıyor:
İbn Hacer Askalanî Mısrî Şafiî; imamü’l-allâme, zamanının tek hâfızı, devrinin iftiharı, âlimlerin imamlarının bayrağı, büyük muhakkik, hafızların sonuncusu, meşhur kadı…
(Haşimi Mekkî, Hafız Ebu’l-Fazl Takiyüddin Muhammed b. Muhammed b. Fahd -ö. h. 871-, Lahzu’l-Elhaz bi-Zeyli Tabekâtu’l-Huffâz, c. 1, s. 326, yay. Darü’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut)
3. İbn Hacer el-Heysemî (ö. h. 974)
İbn Hacer Heysemî es-Savâiku’l-Muhrika kitabında -ki bunu Şia mezhebinin aleyhinde kaleme almıştı- Gadir Hadisinin senetlerinin çokluğunu itiraf ederek şöyle demiştir:
Gadir Hadisinin sıhhatinde şüphe yoktur; zira Tirmizî, Nesâî ve Ahmed b. Hanbel gibilerden müteşekkil bir topluluk onu pek çok tarikle nakletmiştir ve sahabeden 16 kişi onu rivayet etmiştir. Ahmed’in naklinde o şöyle der: Hz. Ali, kendi hilafeti döneminde sahabeden 30 kişiden bu hadisi Rasulullah’tan işittiklerine şehadet etmelerini istediğinde, onlar buna tanıklık ettiler.
Bu hadisin senetlerinin çoğu sahih ve hasendir ve rivayetin senedine laf eden kişinin sözünün değeri yoktur.
(İbn Hacer Heysemî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Muhammed b. Ali, es-Savaiku’l-Muhrika alâ Ehli’l-Rafz ve’d-Dalal ve’z-Zenadıka, c. 1, s. 106-107, tahkik: Abdurrahman b. Abdullah et-Türkî ve Kamil Muhammed el-Harrat, yay. Müessesetü’r-Risâle, Lübnan, ilk baskı, h. 1417-m. 1997)
İbn Hacer Heysemî’nin hâl tercümesi:
Abdülkadir el-Ayderusî (ö. h. 1037) onun hakkında şunları yazar:
İbn Hacer Heysemî fıkıh ilminde derya, Medine ve Mekke’nin imamı idi ve tüm imamlar ona iktida ediyordu. Hicaz bölgesinde eserleri açısından benzeri olmayan bir örnekti…
(Ayderusi, Abdülkadir b. Şeyh b. Abdullah, Tarihu’n-Nuri’s-Safir an Ahbari’l-Karni’l-Âşir, c. 2, s. 258, yay. Darü’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, ilk baskı, 1405)
4. Celaleddin Suyutî (ö. h. 911)
Celaleddin Suyutî, Ehlisünnet’in ünlü müfessir, edib ve muhaddisidir ve Gadir Hadisini mütevatir sayan kişiler arasındadır. Bununla birlikte elimizdeki kitaplarında buna rastlamadık, fakat Ehlisünnet’in iki büyüğü bu konuyu onun dilinden nakletmiştir ve bizim için bu kadarı yeterlidir.
Hafız Abdurrauf Münavî, Suyutî’nin Camiu’s-Sağir hadis kitabının şerhinde şöyle der:
“Ben kimin mevlâsı isem…” hadisinin râvileri güvenilirdir hatta müellif (Suyutî) hadisin mütevatir olduğunu söylemiştir.
(Münavî, el-İmam el-Hafız Zeynüddin Abdurrauf, et-Teysir bi Şerhi’l-Camii’s-Sağir, c. 2, s. 442, v. h. 1031, yay. Mektebetü’l-İmam eş-Şafiî, Riyaz, üçüncü baskı, h. 1408-1988)
Yine Suyutî’nin Camiu’s-Sağir‘inin şerhi olan Feyzu’l-Kadir‘de şöyle yazıyor:
Heysemî Ahmed’in Müsned’indeki râviler güvenilirdir der ve başka bir yerde de bunun râvilerinin Sahihu Buharî’nin râvileri olduğunu ve yazarının (Suyutî) Gadir Hadisinin mütevatir olduğunu söylediğini kaydeder.
(Münavî, Feyzu’l-Kadir Şerhu’l-Camii’s-Sağir, c. 6, s. 218, yay. el-Mektebetü’t-Ticariyyeti’l-Kübra, Mısır, ilk baskı, h. 1356)
On birinci hicrî asrın Ehlisünnet ulemasından İbrahim b. Muhammed Hüseynî de bu konuyu doğrular:
Bu hadisi İmam Ahmed ve Müslim, Bera b. Azim’den nakletmişlerdir ve Ahmed onu bir kez de Beride b. Hasib’den aktarmış; Tirmizî, Nesaî ve Ziya Mukaddesî ise bunu Zeyd b. Erkam’dan rivayet etmiştir. Heysemî “Ahmed’in ricâlinin tamamı sikadır (güvenilir)” der ve diğeri için de râvilerinin Sahih-i Buharî’nin râvileri olduğunu söyler. Suyutî de hadisin mütevatir olduğunu belirtir.
Bu hadisisin söylenme sebebi ise Üsame’nin Ali’ye “Sen benim mevlâm değilsin, benim mevlâm Peygamberdir” demesi, Rasulullah’ın da bu sözü işittikten sonra “Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır” diye buyurmasıdır.
(Hüseynî, İbrahim b. Muhammed, el-Beyan ve’t-Tarif fi-Esbabi Vurudi’l-Hadisi’ş-Şerif, c. 2, s. 230, hadis: 1577, tahkik: Seyfeddin el-Küttab, yay. Darü’l-Kütübi’l-Arabî, Beyrut, h. 1401)
Suyutî’nin hâl tercümesi:
Necmeddin el-Aziz el-Kevâkibu’s-Sâire‘de Suyutî’yi şöyle tanıtıyor:
Üstad, allâme, imam, muhakkik, hâfız (yüz bin hadis ezberinde olan anlamında) ve kapsamlı ve faydalı kitapların yazarıdır -ki beş yüzden fazla faydalı ve değerli kitap yazmıştır-. Hadis ve ricâl ilminde, istinbat ve ahkâmında zamanının en âlimiydi ve “iki yüz bin hadisi ezbere bildiğini, eğer daha fazla olsaydı onları da ezberleyeceğini, fakat muhtemelen bundan daha fazla hadisin mevcut olmadığını” söylemiştir.
(el-Ğızzî, Necmeddin Muhammed b. Muhammed, el-Kevâkıbu’s-Sâire bi-Ayani’l-Eimmeti’l-Aşire, c. 1, s. 142, v. h. 1061)
5. Molla Ali Kârî (ö. h. 1014)
Molla Ali Herevî, muteber kitabı Mirkatu’l-Mefâtih‘de Gadir Hadisi ve tevatürü hakkında şöyle diyor:
Gadir Hadisi hiç şüphesiz ki sahihtir, hatta bazı hafızlar onu mütevatir saymışlardır, zira Ahmed b. Hanbel’in naklinde şöyle deniyor:
Ali’nin hilafeti zamanında bu konu hakkında ihtilaf doğunca sahabeden 30 kişi bu hadisi Rasulullah’tan duyduklarına tanıklık etmiştir.
(Muhammed el-Kârî, Ali b. Sultan, Mirkâtu’l-Mefâtih Şerhu Mişkati’l-Mesâbih, c. 11, s. 248, tahkik: Cemal Eytanî, yay. Darü’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, ilk baskı, h. 1422-m. 2001)
Molla Ali Kârî’nin hâl tercümesi
Asımî Mekkî (ö. h. 1111) onun hakkında şöyle yazıyor:
Molla Ali Kârî Hanefî; aklî ve naklî ilimleri nezdinde cem etmişti ve Sünnet-i Nebevîyi iyi biliyordu. Zamanının büyük ve ünlü ulemasındandı ve yüksek bir hafıza kuvvetine ve kavrayışa sahipti.
(Asımî Mekkî, Abdülmelik Şafiî, Semtu’n-Nücûmi’l-Avâlî, c. 4, s. 402, tahkik: Adil Ahmed ve Ali Muhammed Mavez, yay. Darü’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, h. 1419-m. 1998)
6. Allame Şemseddin Cezerî eş-Şâfiî (ö. h. 833)
Emirü’l-Müminin Ali’nin (a.s) faziletleri hakkında müstakil bir kitap yazan Şemseddin Cezerî, İmam Ali’nin Rahbe’de sahabeyi Gadir Hadisi için tanıklığa çağırması rivayetini naklettikten sonra şöyle der:
(Gadir Hadisini naklettikten sonra) Bu hadis bu nakille hasen ve pek çok tarikle de sahihtir ve Hz. Rasulullah ve Emirü’l-Müminin’den nakilleri tevatür haddindedir. Hadisi pek çok topluluk pek çok başka topluluktan rivayet etmiştir ve hadis ilmini bilmeden bunu zayıf sayanların sözlerinin değeri yoktur ve buna itibar edilmemelidir.
(Cezeri Şafiî, Ebi’l-Hayr Şemseddin Muhammed b. Muhammed, Esnâ’l-Metâlib fi Menâkıbi Seyyidina Ali b. Ebî Talib Kerramellahu Vecheh, s. 48, önsöz-tahkik ve talik Dr. Muhammed Hadi el-Eminî, yay. Mektebetü’l-İmam Emiri’l-Müminin, İsfahan, İran)
Alllâme Cezerî’nin hâl tercümesi:
Cezerî hicrî 751 yılının Ramazan ayının yirmi beşinci gecesi Dimeşk şehrinde dünyaya geldi ve aynı şehirde tahsiline başlayarak hadis ve Kur’an kıraatleri ilimlerinde gayret gösterdi. Bu alanda başarı kaydederek Daru’l-Kur’an adlı bir medrese tesis etti. İmadeddin tarafından kadılığa getirildi fakat sonuna kadar bu görevde kalmadı. Defalarca Kahire’ye yolculuk yaptı… Hicaz ehline karşı çok iyiliksever idi, kendisinden kıraat ilmi ve hadis öğrendiler. Tüm ülkelerde kıraat ilminde otorite kabul ediliyordu ve dua hakkında Hısnu’l-Hısnayn da isimli kitabını yazmıştı. Yemen halkı ondan çokça istifade etmiştir, Kahire’de Ahmed ve Şafiî’nin Müsned’lerini halka kıraat ediyordu. Kendisine İmam-ı Azam lakabını vermişlerdi.
(İbn Hacer Askalanî, Ahmed b. Ali b. Hacer Ebu’l-Fazl eş-Şâfiî, İnbâu’l-Ğumer bi Ebnâi’l-Omer fi’t-Tarih, c. 8, s. 245, tahkik: Dr. Muhammed Abdülamid Han, yay. Darü’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, Lübnan, ikinci bakı, h. 1406-m. 1986)
7. Sibt b. Cevzî (ö. h. 654)
Sibt b. Cevzî; Ebu’l-Ferec b. Cevzî’nin kız tarafından torunudur ve Ehlisünnet’in yedinci asırdaki büyüklerindendir. O Tezkiretü’l-Havas kitabında Gadir Hadisi hakkında şöyle diyor:
İslam tarihinde uzman ulema Gadir hadisesinin Rasulullah’ın (s.a.a.) Veda Haccından dönüşünde, Zilhicce’nin on sekizinde gerçekleştiğinde ittifak etmiştir. Hz. Peygamber, 120 binden fazla sahabesini toplayarak onlara “Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır” demiştir. Hadis bu konuda açıktır ve sarih ibareli bir nastır, ima ve işaretle değil.
(Sibt b. El-Cezerî Hanefî, Şemsuddin Ebu’l-Muzaffer Yusuf b. Feriğli b. Abdullah el-Bağdadî, Tezküretü’l-Havas, s. 37, yay. Müessetu Ehli’l-Beyt, Beyrut, h. 1401, m. 1981)
İbn Cevzî’nin hâl tercümesi
Şemseddin Zehebî onun hakkında şöyle diyor:
Yusuf b. Kızoğli Hanefî, Ebu’l-Muzaffer et-Türkî; imam, fakih ve tarihçiydi ve vaizlikte asrında tekti. Tarih ve siyerde allameydi ve halk nezdinde çok seviliyordu. Bir dönem Şibliyye’de Bedriyye Medresesinde ders verdi. Münkirat işleyen devlet adamlarını uyarırdı ve herkes onu kabul ederdi.
(Zehebî Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman b. Kaymaz, Tarihu’l-İslam ve Vefeyâtü’l-Alâm, c. 48, s. 183, tahkik: Dr. Ömer Abdüsselam Tedmirî, yay. Darü’l-Kitabi’l-Arabî, Lübnan, Beyrut, ilk baskı, h. 1407-m. 1987)
Ebu Muhammed Yafiî (ö. h. 768) ise onun hakkında şöyle yazıyor:
Allame, vaiz ve tarihçi… Dimeşk şehrinde halka vaaz veriyordu, çehresi ve sözleri cazibeli olduğundan halkın genelince sevilmekteydi…
(el-Yafiî, Ebu Muhammed Abdullah b. Esad b. Ali b. Süleyman, Mirâtü’l-Cenân ve İbretü’l-Yekzan, c. 4, s. 136, yay. Darü’l-Kitâbi’l-İslâmî, Kahire, h. 1413 – m. 1993)
8. Allâme İsmail b. Muhammed el-Aclunî el-Cerrahî (ö. h. 1162)
Keşfü’l-Hafâ kitabının müellifi ve on ikinci hicrî asrın ünlü Sünnî âlimlerinden olan Aclunî, Gadir Hadisi hakkında şöyle diyor:
“Men kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır” hadisini Taberanî, Ahmed ve Ziya el-Muhtare kitabında Zeyd b. Erkam’dan, Ali’den ve 30 sahabeden “Onu seveni sev, düşmanlık ede düşmanlık et” lafzıyla nakletmişlerdir, dolayısıyla hadis mütevatir ya da meşhurdur.
(Aclunî el-Cerrahî, İsmail b. Muhammed, Keşfü’l-Hafâ ve Muzilu’l-Elbas ammâ Eştehere mine’l-Ehadisi alâ’s-Sünneti’n-Nas, c. 2, s. 361, sayı: 2591, tahkik: Ahmed el-Kalaş, yay. Müessesetü’l-Risale, Beyrut, h. 1405)
Aclunî’nin hâl tercümesi:
Bedirî (ö. h. 1175 sonrası) onun hakkında şöyle diyor:
1162 senesinin Muharrem ayının ikinci gününde üstadımız, Şam diyarının muhaddisi ve belki de tüm muhaddislerin hâtemi ve Şam halkının onun varlığını barındırması nedeniyle dünyanın diğer insanları karşısında yurtlarıyla iftihar ettiği kişi dünyadan göçtü. Vefat ettiği gün cenazesine büyük ve küçük herkes katılmıştı.”
(el-Bedirî el-Hallak, Ahmed b. Bedir, Hevadisu Dimeşki’l-Yevmiyye, c. 1, s. 30, h. 1162 yılının olayları)
Keşfü’l-Hafa kitabının muhakkiki kitabının önsözünde (s. 6) şöyle yazıyor:
Hadis imamlarının hâtemiydi, tüm ilimlerin kilit ve şifresi onun elindeydi. Geceleri ibadetle ve gündüzleri okumak ve ders vermekle geçiyordu, riyadan uzak, vera ve takva ehliydi…
9. Muhammed b. İsmail Sanânî (ö. h. 1182)
Muteberu’s-Subuli’s-Selam kitabının yazarı olan Sanânî, Gadir Hadisi hakkında şöyle diyor:
Hadis ilminin Ahmed Hanbel, Hâkim Nişaburî, İbn Ebî Şeybe ve İbn Mace gibi büyükleri ve imamları “Ben kimin mevlâsıysam…” hadisini senediyle rivayet etmişlerdir. Bazı imamlar bunu mütevatir hadislerden saymıştır.
(el-Hasanî es-Sanânî, Muhammed b. İsmail el-Emir, Tevzihu’l-Efkâr li Meâni Tenkihi’l-İnzar, c. 1, s. 243, tahkik: Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, yay. El-Mektebetü’s-Selefiyye, el-Medinetü’l-Münevvere)
Sanânî’nin hâl tercümesi:
El-Kannucî (ö. h. 1307) onun hakkında şöyle diyor:
Esbâlü’l-Metar ve Tevzihü’l-Efkâr kitaplarının yazarıdır; server, imam, müctehid ve allâme Muhammed İsmail.
(Kannucî, Sadık b. Hasan, Ebcedü’l-Ulûm el-Veşi’l-Merkum fi Beyani Ehvali’l-Ulûm, c. 2, s. 66, tahkik: Abdülcebbar Zükar, yay. Darü’l-Kütubul İlmiyye, Beyrut, 1978)
İsmail Başa Bağdadî (ö. h. 1339) Hediyetü’l-Ârifin‘de şöyle yazıyor:
O âlimlerin reisi, hatibi ve hadis ve ictihad ashabındandı.
(Bağdadî, İsmail Başa, Hediyetü’l-Ârifîn, c. 6, s. 338, yay: Darü’l-Kütubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1413-1992)
10. Muhammed b. Cafer el-Kettânî (ö. h. 1345)
On dördüncü asrın meşhur ulemasından olan Cafer Kettânî, Gadir Hadisi hakkında şöyle diyor:
Ahmed b. Hanbel’in naklinde Rasulullah’ın ashabından 30 kişinin Gadir Hadisini Hz. Peygamber’den duydukları yönünde Hz. Ali’ye tanıklık verdikleri nakledilmiştir ve hadisin tevatürünü doğrulayan biri de, bunu Suyutî’den nakleden Münavî’dir.
(Kettânî, Muhammed b. Cafer Ebu Abdullah, Nazmu’l-Mutenasır mine’l-Hadisi’l-Mütevatir, c. 1, s. 195, tahkik: Şeref Hicazî, yay: Darü’l-Kutubi’s-Selefiyye, Mısır)
11. Muhammed Nasır Elbânî (d. 1914-ö. 1999)
Muhammed Nasır Elbânî, çağdaş ve meşhur Vehhabi muhaddistir ve 100’den fazla kitap kaleme almıştır. O, Gadir-i Hum Hadisi hakkında şöyle diyor:
Gadir Hadisi için pek çok sened zikredilmiştir ve Heysemî gibi pek çok kişi (Mecmeü’l-Esnâd kitabında) bunun isnâdını rivayet etmiştir. Benim burada naklettiklerim bunun az bir kısmıdır ve her kim bunun isnâdına aşina olursa sıhhatine de kesin bir şekilde inanır. İbn Ukde hadisin tüm nakil tariklerini ayrı bir kitapta bir araya getirmiştir ve İbn Hacer de rivayetin bazı isnâtlarına dayanarak onu sahih ve bazı senetlerine göre de hasen saymıştır.
Sözün özü şudur ki bu rivayetin her iki kısmı da (“Ben kimin mevlâsıysam…” ve “Allah’ım onu seveni sev…”) sahihtir, daha doğrusu ilk kısmı Rasulullah’tan mütevatir olarak nakledilmiştir…
(Elbânî, Muhammed Nasır, es-Silsiletü’s-Sahihe, c. 4, s. 249, Mektebetü’ş-Şâmile)
Elbânî’nin hâl tercümesi:
Vehhabilerin internette onun adına kurdukları sitede Elbânî şöyle tanıtılıyor:
Allâme Nasırüddin Elbânî dönemimizin en ünlü ulemasından biridir. O hadis, cerh-tadil ve ricâl ilminde alanında tekti ve diğerlerine örnekti, bazı âlimler onun hakkında “Elbânî hadis ve ricâl ilminde İbn Hacer Askalanî, İbn Kesir ve diğer ulemanın zamanlarını diriltmiştir” demişlerdir.
Devamında şöyle yazıyor:
Şeyh Abdülaziz b. Baz (eski Hicaz müftüsü) şöyle der: Bu asırda mavi göğün altında hadis ilminde Şeyh Nasır Elbânî’den daha bilgili bir âlim görmedim.
Ayrıca şunları diyor:
Bin Baz’a Rasulullah’ın “Şüphesiz Allah her yüz yılda dinini tecdid eden birisini gönderir” hadisi bağlamında “Bu asrın din müceddidi kimdir?” diye sorulduğunda “Allah bilir ama zannımca dinin bu asırdaki ihya edicisi Şeyh Muhammed Elbânî’dir” cevabını vermiştir.
12. Şuayb el-Arnavut (çağdaş)
Şuayb Arnavut ünlü bir muasır muhakkiktir ve Tehzibü’l-Ahkâm, Siyeru Alemu’n-Nubela, Müsnedu Ahmed vs. gibi pek çok kitabı tashih ve tahkik etmiştir. O Ahmed b. Hanbel’in Müsned kitabının tahkikinde 3062 no.lu hadisin şerhinde şöyle demektedir:
“Ben kimin mevlâsıysam…” hadisinin şahitleri çoktur ve bu durum onu tevatür seviyesine çıkarmaktadır.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsnedu Ahmed b. Hanbel, tahkik: Şuayb el-Arnavut), c. 1, s. 330, yay. Müessesetü Kurtuba, Kahire)
Ehlisünnet ulemasının Gadir Hadisinin sıhhatini itirafları
1. Tirmizî, Ebu Tufeyl’den:
Ebu Serihe ya da Zeyd b. Erkam (şüphelenen Şeyh Arnavut’tur) Rasulullah’tan şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: “Ben kimin mevlâsıysam, bu Ali de onun mevlâsıdır.”
Bu hadis hasen ve sahihtir, Şube bu rivayeti Meymun b. Abdullah’dan, o Zeyd b. Erkam’dan, o da Hz. Rasulullah’tan (s.a.a.) nakletmiştir. Ebu Serihe, sahabi Huzeyfe b. Useyd Ğaffari ile aynı kişidir.
(Tirmizî, Muhammed b. İsa Ebu İsa es-Sülemî (ö. h. 279); Sünenu’t-Tirmizî, c. 5, s. 633, hadis: 3713, Menakıbu Ali b. Ebi Talib Babı, tahkik: Ahmed Muhammed Şakir ve başkaları, yay. Daru İhyai’t-Turasi’l-Arabî, Beyrut)
Muhammed Nasır Elbânî rivayetin naklinden sonra şöyle diyor:
Tirmizî bunu rivayet etmiş ve hasen ve sahih bir hadis olduğunu söylemiştir. Ben de senedi Buhari ve Müslim’in şartlarına göre sahihtir derim.
(Elbânî, Muhammed Nasir, Silsiletü’l-Ehâdisi’s-Sahihe, c. 4, s. 331-332, yay: Mektebetu’l-Meârif, Riyad)
2. İbn Mâce Kazvinî’nin Sad b. Ebî Vakkas’tan rivayeti:
Abdurrahman, İbn Sabit olarak bilinir, Sa’d b. Ebu Vakkas’tan şöyle rivayet etmiştir:
Muaviye’nin Mekke’ye gittiği bir Hac döneminde Sad b. Ebu Vakkas onunla görüşmeye gitti. Bu esnada mecliste bulunanlar Muaviye’yi memnun etmek için Hz. Ali aleyhinde kötü konuşmaya başladılar.
Sa’d onların bu kınamalarını işitince kızarak “Bu sözleri Hz. Rasulullah’ın bizzat hakkında ‘Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır’, “Senin bana olan konumun (menzilen) Harun’un Musa’ya olan konumu gibidir’ ve “Yarın sancağı, Allah ve Resulünü seven birisine vereceğim’ dediği kişi hakkında söylüyorsunuz” dedi.
(İbn Mâce el-Kazvinî, Muhammed b. Yezid (ö. h. 275), Sünenu İbn Mace, c. 1, s. 45, hadis: 121, Babu Fazli Ali b. Ebi Talib, tahkik: Muhammed Fuad Abdulbaki, yay. Daru’l-Fikr, Beyrut)
Muhammed Nasır Elbânî de bu rivayeti naklettikten sonra şöyle diyor:
Bunu İbn Mâce nakletmiştir. Ben de isnâdı sahihtir derim.
(Elbânî, Muhammed Nasır, Silsiletü’l-Ehâdisi’s-Sahihe, c. 4, s. 249, Mektebetü’ş-Şamile)
3. İbn Mâce Kazvinî’nin Berâ b. Azib’den nakli:
Adî b. Sabit, Berâ b. Azib’den nakletmiştir:
Veda Haccında Hz. Rasulullah ile birlikteydim. Dönüşteki yollardan birinde namaz için toplanmamızı istedi ve orada Ali’nin elini kaldırarak buyurdu:
“Ben müminlere kendi nefislerinden daha yakın değil miyim?” Herkes bunu tasdik etti ve evet dedi. Ardından “Ben her bir mümine kendi nefsinden daha evlâ değil miyim?” diye sordu. Yine doğruladılar ve evet dediler. “Öyleyse bu Ali ben kimin mevlâsıysam onun mevlâsıdır. Allah’ım O’nu veli edineni velin kıl, düşmanlık edenin düşmanı ol” dedi.
(İbn Mâce, Sünen, s. 43, hadis: 116, Fazlu Ali b. Ebî Talib, Daru’l-Fikr, Beyrut)
Elbânî bu rivayeti naklettikten sonra sahih olduğunu kaydediyor.
(Muhammed Nasır Elbânî, Sahihu İbn Mâce, c. 1, s. 26, hadis: 113, Mektebetu’ş-Şamile)
4) İbn Hacer Askalanî’nin Emirü’l-Müminin’den nakli:
Hz. Ali şöyle buyurdu: Rasulullah Hum bölgesinde bir ağacın altındaydı, sonra ağacın altından çıkıp beni yanına aldı ve halka hitap ederek buyurdu: Ey insanlar! Yüce Allah’ın Rabbiniz olduğuna tanıklık etmez misiniz? Evet dediler, sonra buyurdu ki:
“Allah ve Rasulü’nün size kendi nefislerinizden daha evlâ olduğuna şahit değil misiniz?” Evet dediler. Öyleyse Allah ve Resulü kimin mevlâsıysa bu (Ali) de onun mevlâsıdır. Aranızda, sarıldığınız müddetçe sapıtmayacağınız, bir ucu Allah’ın elindeki Kitâbullah’ı ve diğer ucu sizin elinizdeki Ehl-i Beyt’imi bırakıyorum.”
İbn Hacer bu rivayetin naklinden sonra şöyle diyor:
İsnâdı sahihtir. Gadir-i Hum hadisini Nesaî, Ebu Tufeyl tarikiyle Zeyd b. Erkam ve Hz. Ali’den ve bir grup sahabeden nakletmiştir. Bu rivayette onlarda olmayan şeyler vardır. Hadisin aslını Tirmizî de nakletmiştir.
(İbn Hacer Askalanî, Ahmed b. Ali b. Hacer (ö. h. 852), el-Metalibu’l-Âliyye bi Zevâidu’l-Mesânidi’s-Semâniye, c. 16, s. 142, hadis: 3943, tahkik: Dr. Sad b. Nasır b. Abdulaziz Şetrî, yay. Daru’l-Asıme / Daru’l-Ğays, Suudiyye, ilk baskı, h. 1419)
5. Ahmed b. Hanbel’in Riyah b. El-Hars’tan nakli:
Neheî, Rubah b. Haris’ten rivayet etmiştir ki bir grup insan Rahbe’de Hz. Ali’nin huzuruyla müşerref oldular ve O’na selam vererek “Selam sana ey mevlâmız” dediler. Hz. Ali onlara “Ben nasıl sizin mevlânız olurum ki? Siz Arap bir topluluksunuz? (yani mevâliden değilsiniz)” diye sorduğunda “Gadir-i Hum gününde Rasulullah’ın ‘Ben kimin mevlâsıysam bu Ali de onun mevlâsıdır’ buyurduğunu duyduk” dediler.
Rubah diyor ki: Bu grup Hz. Ali’nin huzurundan ayrıldıktan sonra onların peşinden gittim ve onlara hangi kabileden olduklarını sordum. Cevap olarak ensardan olduklarını ve aralarında Eyüb el-Ensarî’nin de yer aldığını söylediler.
(Ahmed b. Hanbel, Ebu Abdullah Şeybanî (ö. h. 241), Müsned, c. 5, s. 419, hadis: 23609, yay. Müessesetü Kurtuba, Mısır)
Elbânî bu rivayeti naklettikten sonra şöyle diyor:
Bu rivayeti Ahmed ve Taberanî Haris b. Lekıt’ten, o Rubah b. Haris’ten nakletmiştir. Benim nazarıma göre bu rivayetin senedi ceyyiddir (isnâdı iyidir) ve râvileri sikadır. Heysemî der ki: Bunu Ahmed ve Taberanî rivayet etmişlerdir ve Ahmed’in ricâli sikadır.
(Elbânî, Muhammed Nasır, Silsiletü’s-Sahihe, c. 4, s. 249, Mektebetu’ş-Şamile)
6. Ahmed b. Hanbel’in Ebu Tufeyl’den nakli:
Fitr b. Halife Ebu Tufeyl’den nakletmiştir ki Hz. Ali halkı Rahbe’de toplayarak buyurdu: Gadir-i Hum’da Rasulullah’ın sözlerini hatırlayan her Müslümanın ayağa kalkması için Allah’ı şahid tutuyorum. 30 kişi buna tanıklık vermek için ayağa kalktı.
Ebu Nuaym demiştir ki: Çok kalabalık bir grup ayağa kalktı ve Rasulullah’ın Emirü’l-Müminin Ali’nin elini tutarak halka “Benim müminlere kendi nefislerinden daha evlâ olduğumu biliyor musunuz?” diye sorduktan sonra herkesin bunu tasdik ettiğini ve Rasulullah’ın da “Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır. Onu veli edinenin velisi ol, düşmanlık edenin düşmanı ol” dediğine şahitlik etti.
Ebu Tufeyl diyor ki: Topluluktan ayrıldığımda içimde bir huzursuzluk vardı ve halkın arasından dönüşte Zeyd b. Erkam’ı görmeye gittim ve ona “Ali’den şunları şunları işittim ve rahatsız oldum!” dedim. O bana “Ey Zeyd işittiğin şeyleri inkar etme, zira duyduklarını Rasulullah’tan ben de duydum” diye cevap verdi.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 370, yay. Müessesetu Kurtuba, Mısır)
Elbânî rivayetin naklinden sonra şöyle diyor:
Bu rivayeti Ahmed, İbn Hibban (Sahih’inde), İbn Ebî Asım, Taberanî ve Mekdisî (kendim tahkik ettiğim Muhterâ’sında) nakletmiştir.
Bana göre bu rivayet Buharî’nin şartlarına göre sahihtir. Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid’de bunu Ahmed nakletmiştir demiştir ve Ahmed’in râvileri Fitr b. Halife hariç Buhari’nin râvileridir ve o da sikadır.
(Elbânî, Muhammed Nasır, Silsiletü’s-Sahihe, c. 4, s. 249, Mektebetü’ş-Şamile)
7. Ahmed b. Hanbel’in Said b. Vehb ve Zeyd b. Yusey’den nakli
Ebu İshak, Seid b. Vehb’den ve Zeyd b. Yusey’den her ikisinin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Hz. Ali Rahbe’de yanındakilerden yemin aldı ve “Gadir-i Hum’da Rasulullah’ın benim hakkımdaki sözünü işitenler ayağa kalksın” dedi. Bu esnada Seid’in yanından altı ve Zeyd’in yanından da altı kişi ayağa kalkarak o gün Gadir mıntıkasında Rasulullah’ın halka “Allah müminlere kendilerinden evla değil midir?” diye sorduğunu, onların da “Allah’ın onların hepsine evleviyeti olduğunu” söylediklerini, bunun üzerine Rasulullah’ın “Ey Allah, ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır. Onu dost edineni dost edin, düşmanı olana da düşman ol” diye buyurduğuna tanıklık ettiler.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 118, hadis: 950, yay. Müessesetu Kurtuba, Mısır)
Muhammed Nasır Elbânî bu rivayeti naklettikten sonra şöyle der:
Dördüncü hadiste, ikinci ve üçüncü tarikin bahsi geçti. Senedi hasendir ve Bezzâr bu rivayeti daha kâmil bir şekilde rivayet etmiştir. Buna ilaveten Gadir Hadisi için pek çok sened zikredilmiştir ki Heysemî gibi pek çok kişi kitabı el-Mecma’da bunları zikretmiştir.
Benim burada aktardıklarım elimden geldiği kadarıydı. Her kim bu rivayetin isnâtlarına vakıf olursa sıhhatinden şüphesi kalmaz, yoksa bunlar benim burada naklettiğimden çok daha fazladır. İbn Ukde bunun tüm tariklerini müstakil bir kitapta toplamıştır ve İbn Hacer rivayeti bazı isnâtlarına dayanarak sahih, bazılarına göre de hasen bilmiştir.
Sözün özeti bu rivayetin her iki kısmı da (Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır; Allah’ım O’nu veli edineni veli edin…) sahihtir, ilk kısmı Hz. Rasulullah’tan mütevatir olarak nakledilmiştir…
(Elbânî, Silsiletü’s-Sahihe, c. 4, s. 249)
8. Nesaî’nin Zeyd b. Erkam’dan nakli
Ebu Tufeyl, Zeyd b. Erkam’dan nakletmiştir: Rasulullah (s.a.a.) Veda Haccından dönerken Gadir Hum bölgesinde durdu ve yakınlardaki birkaç ağaca işaret etti. Ashab hemen o ağaçların altını temizledi ve Rasulullah için bir gölgelik hazırladılar. Hz. Peygamber o gölgeliğin altına geçerek halka hitap etti ve buyurdular:
Rabbime davet edildim gibi gözüküyor ve ben de davete icabet ettim. Aranızda biri diğerinden büyük olan iki ağır şey bırakıyorum: Allah’ın Kitabı ve itretim olan Ehlibeyt’im, öyleyse benden sonra bu ikisine nasıl ardıllık edeceğinize bakın. Hiç şüphesiz bu ikisi Havuz’da bana kavuşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar. Ardından buyurdu: Allah benim mevlâmdır ve ben de her müminin velisiyim.
Ardından Ali’nin elini kaldırdı ve buyurdu:
“Ben kimin velisiysem bu da onun velisidir, Allah’ım O’nu veli edineni veli edin ve düşmanlık edene düşmanlık et.”
Ebu Tufeyl diyor ki: Zeyd’e “Sen bu sözleri Rasulullah’tan işittin mi?” diye sordum, Zeyd “Evet, o ağaç etrafındaki herkes O’nu kendi gözleriyle gördü ve sözlerini de kulaklarıyla işitti” diye cevap verdi.
(Nesâi, Ahmed b. Şuayb Ebu Abdurrahman (ö. h. 303), Hasâisu Emiri’l-Müminin Ali b. Ebî Talib, c. 1, s. 96, hadis: 79, tahkik: Ahmed el-Beluşî, yay. Mektebetu’l-Muella, Kuveyt, ilk baskı, h. 1406)
Hâkim Nişaburî rivayetin naklinden sonra şöyle diyor:
Bu hadis Buharî ve Müslim’in şartlarına göre sahihtir fakat onlar bunu nakletmemişlerdir.
(Hakim Nisaburî, (ö. h. 405), Müstedrek alâ’s-Sahiheyn, c. 3, s. 118, tahkik: Mustafa Abdülkadir Ata, yay. Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, birinci baskı, h. 1411, m. 1990)
İbn Kesir Dimeşkî Selefî (ö. h. 774) rivayetin naklinden sonra diyor ki:
Şeyhimiz Ebu Abdullah Zehebî bu hadis sahihtir der.
(İbn Kesir Dimeşkî, İsmail b. Ömer el-Kureşî Ebu’l-Fida, el-Bidâyetü ve’n-Nihâye, c. 5, s. 209, yay. Mektebetü Meârif, Beyrut)
9. Nesâî’nin Sa’d b. Ebî Vekkas’tan nakli:
Sa’d b. Ebî Vekkas Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu söyledi: Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır.
(Nesâî, Ahmed b. Şuayb Ebu Abdurrahman, ö. h. 303, Hasâisu Emiri’l-Müminin Ali b. Ebî Talib, c. 1, s. 81, hadis: 83, yay. Mektebetü’l-Muallâ, Kuveyt, 1406, birinci baskı, tahkik: Ahmed el-Belûşî)
Elbânî rivayetin naklinden sonra der ki:
İkinci rivayet Sa’d b. Ebî Vekkas’ın Abulvahid b. Eymen’den, onun da babasından yaptığı naklidir. Bu rivayeti Nesâî Hesâis’te nakletmiştir ve senedi sahih olup râvileri Sahihu Buharî’nin râvileridir -Abdulvahid’in babasından başka ki kendisi de güvenilirdir- (İbn Hacer’in Takribu’t-Tehzib’inde böyle geçmektedir).
(Elbânî, Muhammed Nasır, el-Silsiletü’s-Sahihe, c. 4, s. 249, Mektebetü’ş-Şamile)
10. Hâkim Nişâburî’nin Zeyd b. Erkam’dan nakli:
Yahya b. Cu’de, Zeyd b. Erkam’dan nakletmiştir: Rasulullah ile yolumuzda gidiyorduk ki Gadir-i Hum’a vardık. Orada bir ağaç vardı, Rasulullah bu ağaca işaret etti ve ashab o ağacın altını temizleyip hazır hale getirdiler. O gün hava, daha önce görmediğimiz şiddette sıcaktı.
Rasulullah orada hutbe okudu, Allah’a hamd ve sena ettikten sonra buyurdu… Çok geçmez ilahî daveti kabul ederim. Aranızda sarılmanız halinde asla sapmayacağınız Allah’ın Kitabını bırakıyorum. Sonra kalktı ve Ali’nin (r.a) elini tuttu ve “Ey insanlar size kendinizden daha evlâ olan kimdir?” diye sordu. “Allah ve Resulü daha iyi bilir” dediler. “Size nefislerinizden daha evlâ değil miyim?” diye sordu. Evet, dediklerinde “Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır” dedi.
Hâkim Nişâburî rivayetin naklinden sonra şöyle der:
Bu hadisin isnâdı sahihtir, fakat Buhari ve Müslim bunu nakletmemiştir.
Zehebî de Telhisu’l-Müstedrek‘te onun bu sözünü doğrular.
(Hâkim Nişâburî, Müstedrek ale’s-Sahiheyn, c. 3, s. 613, hadis: 6272, yay. Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, ilk baskı, 1411-1990)
11. Bezzâr’ın Zeyd b. Yusey’den nakli:
Ebu İshak, Amr b. Zî Merr’den, o Said b. Vehb’den o da Zeyd b. Yusey’den rivayet etmişlerdir:
Hz. Ali’den işittim: “Aranızda Hz. Peygamber’in Gadir-i Hum gününde benim hakkımda buyurduğu şeyi işitenler var mı? Tanıklıklarını ilan etsinler” diye yemin aldı. Orada bulunanlardan 13 kişi ayağa kalkarak Rasulullah’ın “Ben müminlere kendi canlarından daha evlâ değil miyim?” diye sorduğunu, halkın evet diyerek bunu tasdik ettiğini, O’nun da bu esnada Ali’nin elini kaldırarak “Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır. Allah’ım O’nu veli edineni veli edin, O’na düşmanlık edenin düşmanı ol, O’nu seveni sev, buğzedene edene buğzet, O’na yardım edene yardım et ve küçük düşüreni küçük düşür” buyurduğuna şahitlik ettiler.
(el-Bezzâr, Ebu Bekir Ahmed b. Amr b. Abdülhalik (ö. h. 292), el-Behru’z-Zuhar (Müsnedü’l-Bezzâr), c. 3, s. 35, hadis: 786, tahkik: Dr. Mahfuzurrahman Zeynullah, yay. Müessesetü Ulûmu’l-Kur’an, Mektebetü’l-Ulûm ve’l-Hikem, Beyrut, ilk baskı, h. 1409)
Heysemî bu rivayetin naklinden sonra şöyle diyor:
Bu rivayeti Bezzâr nakletmiştir ve ricâli Fıtr b. Halife hariç Buharî’nin râvileridir ve o da sikadır.
(el-Heysemî, Ali b. Ebî Bekr (ö. h. 807), Mecmeu’z-Zevâid, c. 9, s. 105, yay. Daru’r-Reyyan / Daru’l-Kitabi’l-Arabî, Kahire, Beyrut, h. 1407)
12. Bezzâr’ın Sa’d b. Ebî Vekkas’tan nakli:
Sa’d’ın kızı Aişe babasından nakletmiştir:
Rasulullah, Ali’nin elini kaldırarak “Ben müminlere kendilerinden daha evlâ değil miyim? Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır” dedi.
(el-Bezzâr, Müsnedü’l-Bezzar, c. 4, s. 41, hadis: 1203)
Heysemî de rivayetin naklinden sonra “Bunu Bezzâr nakletmiştir ve ricâli sikadır” der.
(Mecmeu’z-Zevâid, c. 9, s. 107)
13. İbn Ebî Asım’ın Emirü’l-Müminin’den (a.s.) nakli:
Hz. Ali’den nakledilmiştir ki Rasulullah Gadir-i Hum’da bir ağaç kütüğünün üstünde durdu ve bu sırada eli Ali’nin elindeydi. Sonra “Allah’ın Rabbiniz olduğuna şahitlik eder misiniz?” diye sordu. Evet, dediklerinde “Allah ve Resulünün size kendinizden daha evlâ olduğuna tanıklık eder misiniz” diye sordu ve evet dediler. Ardından buyurdu: “Ben kimin mevlâsıysam bu (Ali) de onun mevlâsıdır.”
(Amr b. Ebî Asım Dehhak Şeybanî, ö. h. 287, es-Sünne, c. 2, s. 605, hadis: 1361, tahkik: Muhammed Nasıruddin Elbânî, yay. Mektebetü’l-İslamî, Beyrut, ilk baskı, h. 1400)
Elbânî bu hadisin zeylinde hasendir der.
14. Taberanî’nin Zeyd b. Erkam’dan nakli:
Yahya b. Cu’de, Zeyd b. Erkam’dan naklediyor ki:
Rasulullah ile yolumuzda gidiyorduk ki Gadir-i Hum’a vardık. Orada bir ağaç vardı, Rasulullah bu ağaca işaret etti ve ashab o ağacın altını temizleyip hazır hale getirdiler. O gün hava, daha önce görmediğimiz şiddette sıcaktı.
Rasulullah orada hutbe okudu, Allah’a hamd ve sena ettikten sonra buyurdu… Çok geçmez ilahî daveti kabul ederim. Aranızda sarılmanız halinde asla sapmayacağınız Allah’ın Kitabını bırakıyorum. Sonra kalktı ve Ali’nin (r.a) elini tuttu ve “Ey insanlar size kendinizden daha evlâ olan kimdir?” diye sordu. “Allah ve Resulü daha iyi bilir” dediler. “Size nefislerinizden daha evlâ değil miyim?” diye sordu. Evet, dediklerinde “Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır” dedi.
(Mucemu’l-Kebir, c. 5, s. 171, Süleyman b. Ahmed b. Eyyub Ebu’l-Kasım Taberanî, ö. h. 360, yay. Mektebetu’z-Zehra, 1404-1983, ikinci baskı, tahkik: Hamdi b. Abdülmecid Selefî)
Elbânî rivayetin naklinden sonra “Bunu Taberanî nakletmiştir ve ricâli sikadır” demiştir.
(Elbânî, Muhammed Nasır, Silsiletü’s-Sahihe, c. 4, s. 249, Mektebetü’ş-Şamile)
Gadir-i Hum hadisinin isnâdı hakkında yazılmış kitaplar
Gadir hadisinin rivayet tarikleri o derece yaygındı ki ki bazı Ehlisünnet uleması tüm bunları bir arada toplamak için müstakil kitaplar yazmak zorunda kaldılar. Bu durum hadisin sıhhati hakkında hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır.
1. Muhammed b. Cerir Taberî (ö. h. 310)
Gadir-i Hum rivayetinin isnâdı hakkında 4 ciltlik müstakil bir kitap yazan Taberî, bahsettiğimiz ulema arasında yer almaktadır. Zehebî onun bu kitabı hakkında şöyle der:
Taberî, Gadir-i Hum hadisinin tariklerini dört ciltte toplamıştır. Ben bunların bir kısmını gördüm ve rivayetlerin çokluğuna hayret ettim ve bu hadisenin gerçekleştiğinden kesin bir şekilde emin oldum.
(Zehebî, Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman b. Kaymaz, Siyeru Alami’n-Nubela, c. 14, s. 277, tahkik: Şuayb el-Arnavut, yay. Müessesetü’r-Risale, Beyrut, dokuzuncu baskı, h. 1413)
Zehebî, Tezkiretu’l-Huffâz‘ında Muhammed b. Cerir Taberî’den bahsederken şöyle yazar:
Ben İbn Cerir’in Gadir Hadisinin tarikleri hakkında yazdığı kitabının bir cildini gördüm ve bu tariklerin çokluğu karşısında dehşete düştüm!
(Zehebî, Tezkiretü’l-Huffâz, c. 2, s. 710, no: 728, yay. Daru’l-Kütubi’l-İlmiyye, ilk baskı, Beyrut)
İbn Kesir Selefî de el-Bidâye ve’n-Nihâye‘sinde şöyle yazıyor:
İbn Cerir Taberî’nin içinde Gadir-i Hum hadislerini iki kalın ciltte topladığı kitabını gördüm. Taberî’nin ayrıca Tayr Hadisinin (İmam Ali’nin sahabenin en faziletlisi olduğuna delalet eden başka bir hadis, çev.) isnâtlarını topladığı başka bir kitabı daha vardır.
(el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 11, s. 147, yay. Mektebetü’l-Meârif, Beyrut)
2. Ebu’l-Abbas İbn Ukde (ö. h. 333)
İbn Hacer Askalanî şöyle yazıyor:
İbn Ukde Gadir-i Hum rivayetlerini müstakil bir kitapta toplamıştır ve bu isnâtların çoğu sahih ve hasendir.
(İbn Hacer Askalanî, Ahmed b. Ali b. Hacer Ebu’l-Fazl Şafiî, Fethu’l-Bârî Şerhu Sahihi’l-Buharî, c. 7, s. 74, yay. Daru’l-Meârif, Beyrut, tahkik: Muhibiddin el-Hatib)
Askalanî, Tehzibu’d-Tezhib‘inde de şöyle yazar:
Ebu’l-Abbas b. Ukde, Gadir Hadisinin tüm isnâtlarını -70 ya da daha fazla sahabeden olmak üzere- toplamıştır.
(İbn Hacer Askalanî, Tehzibu’l-Tehzib, c. 7, s. 297, yay. Daru’l-Fikr, Beyrut, 1404-1984, ilk baskı)
3. Şemseddin Zehebî (ö. h. 748)
Zehebî, Tezkiretü’l-Huffâz‘ında Tayr ve Gadir Hadisleri hakkında şunları yazıyor:
Tayr Hadisinin isnâdı çoktur ve ben onları ayrı bir kitapta bir araya getirdim. Tüm bunların toplamı bu hadisenin gerçekleştiğinde şüphe bırakmıyor. Gadir Hadisine gelince bu rivayetin tarikleri de iyidir ve ben onun için de müstakil bir kitap kaleme aldım.
(Tezkiretü’l-Huffâz, c. 3, s. 1043, yay. Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, ilk baskı)
Sonuç
Gadir Hadisi sadece sahih senedlerle nakledilmemiştir, bazı Ehlisünnet büyüklerinin itiraflarına göre mütevatirdir de. Hatta yine Sünnî ulema tarafından bu hadis hakkında müstakil kitaplar yazılmıştır. Fakat bunların kabul ve itiraf edilmesi selim bir kalp, takva ve insaf gerektirmektedir ve ne yazık ki İbn Teymiyye ve İbn Hazm gibi Ehlibeyt (a.s.) düşmanları bu sıfatlardan yoksundur.
İbn Hacer el-Askalanî Lisanü’l-Mizân‘ında, İbn Teymiyye ve onun hadislerin sıhhatini değerlendirmedeki insaf ölçüsü hakkında şunları yazıyor:
İbn Teymiyye, Allame Hillî’nin istidlâlde bulunduğu hadislerin reddinde, pek çok sıhhatli ve muteber hadisi inkar etmek suretiyle aşırıya kaçmıştır.
(Lisânü’l-Mizân, c. 6, s. 319, Ahmed b. Ali b. Hacer Ebu’l-Fazl el-Askalanî eş-Şâfiî (ö. h. 852), yay. Müessesetü’l-Alemî, Beyrut, 1406-1986, üçüncü baskı, tahkik: Dairetü’l-Marifetü’n-Nizamiyye, Hindistan)
Yine Askalanî, Fethü’l-Bârî‘de ise şöyle yazıyor:
İbn Teymiyye, Allame Hillî’ye reddiye olarak kaleme aldığı kitabında Muhacirler arasında kardeşlik akdini, özellikle de Hz. Rasulullah ve Ali arasındakini inkar etmiş ve “Kardeşlik akdinin amacı iki kişi arasında dostluk ve muhabbet oluşturmaktır, fakat iki muhacir ve Rasulullah ile başkası arasında bunun anlamı yoktur” demiştir. Bu sözleri bu emrin hikmetinden habersiz olanlar sarf eder.
(Fethu’l-Bârî, c. 7, s. 271, yay. Daru’l-Marife, Beyrut, tahkik: Muhibbiddin el-Hatib)
Elbânî, Gadir Hadisinin senedini incelemedeki hedefini İbn Teymiyye’nin bu rivayeti zayıf gösterme çabasında aşırı gitmesi olarak göstermekte ve şöyle demektedir:
“Benim Gadir Hadisini inceleyip sıhhatini göstermedeki amacım İbn Teymiyye’nin hadisin ilk kısmını (Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır) zayıf ve ikinci kısmını ise (Allah’ım O’nu veli edineni veli edin…) yalan saymasına cevap vermektir. Bu İbn Teymiyye’nin mübalağasının ve hadisleri farklı rivayet isnâtlarını okuyup incelemeden ve sıhhat ve zayıflıklarına bakmadan yalanlamada acele etmesinin sonucudur.
(Elbânî, Silsiletü’s-Sahihe, c. 4, s. 249)
Burada naklettiklerimiz Gadir Hadisinin sıhhatini itiraf edenlerin itiraflarının kısa bir özetiydi, bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenler Allame Eminî’nin el-Gadir kitabının ilk cildinin 294. sayfasına ve sonrasına müracaat edebilirler. Allame Eminî (r.a.) burada Gadir Hadisinin sıhhatini itiraf eden 43 Ehlisünnet ulemasının adını vermektedir.
(Medya Şafak)