Hiçbir ÅŸey Allah’a benzemez, duyularla algılanmaz, insanlarla mukayese edilmez. Uzaklığında yakın, yakınlığında uzaktır. Her ÅŸeyin üstündedir. Bir ÅŸey O’nun üstündedir denemez. Her ÅŸeyin önündedir; ama Onun önü vardır denemez. Varlıkların içindedir; ama bir ÅŸeyin bir ÅŸeye girmesi gibi deÄŸil. Varlıkların dışındadır; ama bir ÅŸeyin bir ÅŸeyden çıkması gibi deÄŸil. Bu niteliklere sahip olan Allah’ı tenzih ederim. Ondan baÅŸkası da bu niteliklere sahip deÄŸildir. O, her ÅŸeyin baÅŸlangıcıdır. Gözle görülmez, elle tutulmaz, beÅŸ duyu organıyla algılanmaz. Zihinler O’nu kavrayamaz, zamanın geçmesiyle yıpranıp eksilmez, akıp giden zamanlar O’nu deÄŸiÅŸtirmez…
Abdurrahman b. Ebu Necran şöyle rivayet eder:
Ebu Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm)’a tevhidle ilgili bir soru sordum ve dedim ki: “Allah’ı “ÅŸey” olarak tasavvur edebilir miyim?
Dedi ki: «Evet, ama aklen kavranamayan, sınır biçilemeyen bir ÅŸey. Senin zihninde beliren bir ÅŸey O’ndan ayrıdır. Hiçbir ÅŸey O’na benzemez, zihinler O’nu kavrayamaz. Zihinler nasıl O’nu kavrayabilsinler ki, O, aklen algılanan her ÅŸeyden ayrıdır, zihinlerde tasavvur edilen her ÅŸeyden farklıdır; ancak aklen algılanamayan ve sınır biçilemeyen bir ÅŸey olarak tasavvur edilebilir.»
***
Zurare b. A’yen şöyle rivayet eder:
Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın şöyle dediÄŸini duydum: «Allah, yarattıklarından ayrı ve yarattıkları da Ondan ayrıdır. Allah dışında ÅŸey diye nitelendirilen her varlık, her ÅŸey, yaratıcı Allah tarafından yaratılmıştır. “Benzeri gibi hiçbir ÅŸey bulunmayan Allah münezzehtir. O, iÅŸitendir, bilendir.” (Åžura, 11)»
***
Ali b. Ukbe b. Kays b. Sim’an b. Ebu Rubeyha -Resûlullah’ın azatlı kölesi- şöyle rivayet etmiÅŸtir:
Emirül-Müminin (Ali aleyhisselâm)’a soruldu: “Rabbini ne ile tanıdın?”
Buyurdu ki: «Kendini bana tanıttığı ile…»
Denildi ki: Kendini sana nasıl tanıttı?
Dedi ki: «Hiçbir ÅŸey Ona benzemez, duyularla algılanmaz, insanlarla mukayese edilmez. Uzaklığında yakın, yakınlığında uzaktır. Her ÅŸeyin üstündedir. Bir ÅŸey O’nun üstündedir denemez. Her ÅŸeyin önündedir; ama Onun önü vardır denemez. Varlıkların içindedir; ama bir ÅŸeyin bir ÅŸeye girmesi gibi deÄŸil. Varlıkların dışındadır; ama bir ÅŸeyin bir ÅŸeyden çıkması gibi deÄŸil. Bu niteliklere sahip olan Allah’ı tenzih ederim. Ondan baÅŸkası da bu niteliklere sahip deÄŸildir. O, her ÅŸeyin baÅŸlangıcıdır.»
***
Ebu Basir şöyle rivayet eder:
Bir adam Ebu Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm)’ın yanına geldi ve dedi ki:
Bana Rabbinin ne zamandan beri var olduğunu söyle?
Ä°mam buyurdu ki: «Yazıklar olsun sana! Ancak bir zaman var olmayan ÅŸey hakkında ne zaman oldu? Denir. Benim yüce Rabbim, her zaman vardı ve her zaman nasılsız (keyfiyetsiz) diridir. Allah hakkında “…oldu” olmaz. OluÅŸu için de “oldu ve nasıl oldu” nitelemesi olmaz. O’nun için “nerede” (mekân) yoktur.
Bir şeyin içinde değildir. Ve bir şeyin üzerinde de değildir. Özel mekânı için bir yer meydana getirmemiştir. Varlıkların oluşmasından sonra güçlenmemiştir ve hiçbir şey olmadan önce de zayıf değildi. Bir şey meydana getirmemişken korku hissetmiyordu. Zihinde tasavvur edilen hiçbir şeye benzemez. Varlıkların yaratılmasından önce egemenlikten uzakta değildi ve varlıkların ortadan kalkmasından sonra da egemenlikten uzaklaşmaz. Hayat olmaksızın hep diridir. Bir şey meydana getirmeden önce güçlü hükümdardı. Evreni var ettikten sonra da karşı durulmaz güç sahibi hükümdardır.
VaroluÅŸu için “nasıllık” söz konusu deÄŸildir. Nerede oluÅŸ O’nun için yoktur, sınırı söz konusu deÄŸildir. Kendisine benzeyen bir ÅŸeyle tanınmaz. Uzun süre kalmaktan dolayı yaÅŸlanmaz. Hiçbir ÅŸeyden korkmaz. Aksine bütün varlıklar Onun korkusundan titrerler. Sonradan olma bir hayatı olmaksızın diriydi. Vasfedilir bir oluÅŸu, sınırlandırılabilir “bir nasıl” oluÅŸu ve kavranabilir “bir nerede” oluÅŸu veya bir ÅŸeye komÅŸu olabilir “bir mekânı” yoktur. Bilâkis O, diridir, tanınandır, hükümrandır, daima güç ve egemenlik sahibidir. DilediÄŸini, dilediÄŸi zaman dileyiÅŸiyle yarattı. Sınırlandırılamaz, parçalanamaz, yok edilemez. Keyfiyetsizlikti, mekânsız son olacaktır. “O’nun yüzü hariç, her ÅŸey helak olacaktır.”(Kasas, 88) “Yaratma ve emir yetkisi O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah münezzehtir.”(Araf, 54)
Yazıklar olsun sana, ey soru soran adam! Benim Rabbimi, zihinler kapsayamazlar. Şüpheler Onu, rububiyyet makamından indiremezler, ÅŸaşırmaz, hiçbir ÅŸey Ona yaklaÅŸamaz, komÅŸu olamaz, Olaylar Ona musallat olamazlar, hiçbir ÅŸeyden dolayı sorumlu tutulamaz, hiçbir ÅŸeyden dolayı piÅŸmanlık duymaz. “Uyumaz..” (Bakara, 255) “Göklerde, yerde, ikisinin arasında ve yerin altında bulunan her ÅŸey Onundur.” (Ta-ha, 6)»
***
Ahmed b. Muhammed b. Ebu Nasr şöyle rivayet etmiştir:
Belh nehrinin ötesinden (Maveraunnehir) bir adam, Ebu’l-Hasan er-Rıza (Ali b. Musa aleyhisselâm)’ın yanına geldi ve dedi ki: “Sana bir soru soracağım, eÄŸer bu soruya benim düşündüğüm gibi cevap verirsen senin imamlığını kabul edeceÄŸim.” Ebu’l-Hasan (Ali b. Musa aleyhisselâm) dedi ki: «İstediÄŸini sor.» Adam şöyle dedi: “Bana Rabbinin ne zamandan beri var olduÄŸunu, nasıl var olduÄŸunu ve neye dayandığını söyle?”
Ebu’l-Hasan (aleyhisselâm) dedi ki: «Allah Tebareke ve Teâlâ neresiz, (mekânsız) nereyi, (mekânı) nere (mekân) yapandır. Ve nasılsız, (keyfiyetsiz) nasılı, (keyfiyeti) nasıl (keyfiyet) yapandır. O, kudretine dayanır.»
Bunun üzerine adam yerinden kalktı, alnından öptü ve dedi ki: Allah’tan baÅŸka ilâh olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Resulü olduÄŸuna, Ali’nin, Allah Resûlü’nün vasisi olduÄŸuna, ondan sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)’nin yerine geçtiÄŸine, siz imamların doÄŸru sözlü olduklarınıza ve senin de onlardan sonra onların görevini üstlendiÄŸine ÅŸahitlik ederim.
***
Hişam b. Hakem, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’dan şöyle rivayet eder:
Kendisine, “Allah nedir?” diye soran zındığa Ä°mam ÅŸu cevabı verdi:
«Her ÅŸeyden farklı bir ÅŸeydir. Sen benim bu sözümü, anlamın ispatı ÅŸeklinde algıla. O, ÅŸeyliÄŸin gerçek anlamıyla bir ÅŸeydir; ancak cisim ve suret deÄŸildir. Gözle görülmez, elle tutulmaz, beÅŸ duyu organıyla algılanmaz. Zihinler O’nu kavrayamaz, zamanın geçmesiyle yıpranıp eksilmez, akıp giden zamanlar O’nu deÄŸiÅŸtirmez.»
Soruyu soran adam dedi ki: Ama siz, Allah’ın iÅŸiten ve gören olduÄŸunu söylüyorsunuz?
Buyurdu ki: «Evet O, işitendir, görendir. Bir organ olmaksızın işitir, bir alete başvurmadan görür. Daha doğrusu kendisiyle işitir, kendisiyle görür. O, işitendir, kendisiyle işitir ve O, görendir, kendisiyle görür dediğim zaman bu, O, bir şeydir, kendisi de ayrı bir şeydir anlamına gelmez. Bilâkis, sorulan kişi ben olduğum için kendimle ilgili bir tabir kullanmak istedim ve soran da sen olduğuna göre senin anlayacağın bir dil kullandım. Ve diyorum ki: Gerçekte O, bütün zatıyla işitendir; ama bu, Onun parçası olan bir bütün olduğu anlamına gelmez. Sadece içimdeki anlamı kendimle ilintili ifadelerle sana anlatmak istedim.
Söylediklerimin varmak istediği nokta şudur: O, işitendir, görendir, zat ve anlam ayrılığı söz konusu olmaksızın bilendir, her şeyden haberdardır.»
Soru soran dedi ki: Peki, O nedir?
Ebu Abdullah dedi ki: «O, Rabdir. O, mâbuddur. O, Allah’tır. Allah derken maksadım: “Elif, lam ve ha” harflerini, aynı ÅŸekilde “ra ve ba” harflerini ispatlamak deÄŸildir. Bilâkis, sen bu harflerin ötesindeki anlamı tasavvur et. EÅŸyanın yaratıcısı ve meydana getiricisi “ÅŸey,” anlamını, söz konusu harflerin niteliÄŸini düşün. Ä°ÅŸte bu, Allah, Rahman, Rahim, Aziz ve benzeri isimlerle isimlendirilen anlamdır. Mâbud Odur»
Soru soran adam dedi ki: Biz ancak yaratılan şeyleri tasavvur edebiliyoruz.
Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm) dedi ki: «EÄŸer öyle olsaydı Allah’ı birleme yükümlülüğü üzerimizden kalkardı; çünkü biz ancak tasavvur ettiklerimizin dışındaki ÅŸeylerle yükümlü deÄŸiliz. Aksine biz diyoruz ki:
Duyularla tasavvur edilen, onlar aracılığıyla algılanan, duyular tarafından sınırlandırılmış ve onlarda somutlaşmış her şey yaratılmıştır. Çünkü yaratıcının varlığının olumsuzlanması iptal ve yokluk demektir.
Yaratıcının tenzih edilmesi gereken ikinci husus ise benzerliktir; çünkü benzerlik bileşim ve terkib ürünü olduğu açık olan yaratılmış varlıkların niteliğidir. Şu halde meydana getirilmişlerin var oluşlarını var eden birinin varlığını kanıtlamak kaçınılmazdır. Meydana getirilmiş varlıkların var edilmişlikleri, onlar açısından zorunlu bir niteliktir. Onların var edicileri de onlardan ayrıdır ve onlar gibi değildir; çünkü onlar gibi olan, açık bir şekilde bileşim ve terkip ürünü olmak bakımından onlara benzer. Onlar gibi yokluktan varlığa geçmiş, küçüklükten büyüklüğe, siyahlıktan beyazlığa ve güçlülükten zayıflığa doğru bir süreç izlemiştir. Bunun dışında burada ayrıca açıklama ve varlıklarını kanıtlama gereğini duymadığımız daha başka özellikleri saymak mümkündür.»
Soru soran adam dedi ki: Sen yaratıcının varlığını kanıtlarken O’nu sınırlandırmış oldun!
Ebu Abdullah buyurdu ki:«Onu sınırlandırmadım bilâkis Onu ispat ettim. Çünkü “olumlama/ispat” ve “olumsuzlama/nefiy” arasında bir menzil bulunmamaktadır.»
Soruyu soran adam dedi ki: Peki, Allah’ın benliÄŸi ve mahiyeti var mıdır?
Buyurdu ki: «Evet, bir şey benliksiz ve mahiyetsiz kanıtlanamaz ki.»
Soruyu soran dedi: Şu halde keyfiyeti de mi vardır?
Buyurdu ki: «Hayır; Çünkü keyfiyet nitelik ve kuÅŸatıcılık yönüdür. Ancak varlığını inkâr ve eÅŸyaya benzerlik yönünün dışına çıkması kaçınılmazdır. Çünkü O’nu olumsuzlayan, O’nu inkâr etmiÅŸ, rabliÄŸini reddetmiÅŸ ve iptal etmiÅŸ olur. O’nu baÅŸkasına benzeten de O’nu rablik niteliÄŸini hak etmeyen, yaratılmışlara, var edilmiÅŸlere özgü niteliklerle olumlamış olur. Fakat Allah’ı, baÅŸkasının hak etmediÄŸi, Ona ortak olmadığı, kuÅŸatamadığı ve O’ndan baÅŸkasının da bilemediÄŸi bir keyfiyetle olumlamak kaçınılmazdır.»
Soru soran dedi: Varlıkların zahmetini bizzat kendisi mi taşır?
Ebu Abdullah buyurdu ki: «O, doğrudan ve direkt varlıkların ağırlığını taşımaktan yücedir. Bu, yaratılmışlara özgü bir niteliktir. Yaratılmış varlıkların eşyayla teması; ancak yüklenmek, ağırlığını bizzat hissetmek şeklindedir. Allah ise aşkın güce sahiptir. İradesi ve dilemesi her zaman yürürlükte ve geçerlidir. Dilediğini yapar.»