Yüce Allah, İslam Peygamberini (s.a.a) Kur’an’da rahmet peygamberi unvanıyla övmüştür. Yazar bu makalede rahmetin manasını ve nebevi rahmetin özelliklerini anlatıyor.
İslam Peygamberi (s.a.a) İlahi Rahmetin Mazharı
Yüce Allah, Kur’an’da Peygamberi (s.a.a) birkaç isim ile övmüş ve onun için birçok sıfat saymıştır. Bir kelimede dersek, Kur’an’da Yüce Allah için beyan edilen tüm isimler ve sıfatlar Peygamber (s.a.a) efendimiz için de beyan edilmiştir. Çünkü Kur’an’ın bakış açısından Peygamber (s.a.a) ilahi sıfat ve isimlerin en kamil ve tam mazharıdır. Buna göre Allah’ın tüm güzel isim ve sıfatları Peygamberde (s.a.a) tecelli etmiş ve ortaya çıkmıştır. Bu temelde Yüce Allah Peygamberini “büyük ve azim ahlak” sıfatı ile övmüştür. Çünkü azim, azamet makamıdır ve tüm celal ve cemal sıfatlarını beyan etmektedir. Öyleyse tüm ilahi kemaller Peygamberde (s.a.a) ilahi kemalin mazharı unvanı ile tahakkuk etmiştir ve o hazretin yapısını ve huyunu şekillendirmiştir.
Elbette bu arada bazı sıfatlar özel olarak ilahi inayet ve teveccühe şayan olmuştur ve Kur’an ayetlerinde İslam Peygamberi (s.a.a) o sıfatlarla övülmüştür. Bu sıfatlar içinde “rahmet” sıfatına işaret edilebilir. Yüce Allah, İslam Peygamberini (s.a.a) şöyle niteliyor: “Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya/107)
Bu ayetten anlaşılan şu ki O, ilahi rahmetin tam mazharıdır. Buna göre hem rahmani rahmet ve hem rahimi rahmet ve aynı şekilde dünyevi ve uhrevi rahmet ve her türlü rahmet o hazret için sabittir.
Rahmetin Manası
Arapça olan rahmet kelimesi, yumuşaklık ve yumuşak huyluluk anlamındadır ve rahmete konu olana iyilik etmeyi gerektirir. Bu kelime bazen sevgi ve yumuşak kalplilik manasında kullanılır ve bazen de acıma olmaksızın iyilik yapmak anlamındadır. Bu kelime Allah hakkında kullanıldığında acıma ve teessüften arınmış iyilikten başka bir manada kullanılmaz.
Anlaşılan o ki rahmet kelimesi iki asli manada kullanılmıştır: 1. Acıma ve merhamet; 2. Bağışlama ve af. Buna göre bu kelimenin iki asli manası acıma ve ameli iyiliktir.
Elbette bazıları rahmeti gazabın karşıtı bilmiştir; ama bu hususta daha fazla düşünülmelidir. Çünkü bazen gazap rahmet çerçevesindedir. Nitekim zalimler hakkındaki ilahi azap ilahi rahmet makamındandır; çünkü rahmet insan hakkında acıma ve yumuşak kalplilik manasındadır; Allah hakkında ise iyilik, af, bağışlama, rızık verme gibi manalardadır. Çünkü Allah hakkında acıma ve yumuşak kalpliliğin herhangi bir manası yoktur.
Özel Rahmetten Faydalananlar
Kur’an’a göre İslam Peygamberi (s.a.a) ilahi rahmetin cilvesidir. İlahi rahmet her zaman kapsayıcıdır ve gazaba galiptir; hatta gazap ve hışım anında bile kendini gösteren rahmettir; gerçi görünüşte gazap olabilir. Aynı şekilde Peygamber (s.a.a) efendimiz ilahi sıfat ve isimlerin tam mazharı olarak aynen böyledir. Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurmuştur: “Rahmetim her şeyi kaplamıştır.” (Araf/156, Gafir/7) ve yine şöyle buyuruyor: “Eğer Rabbin tarafından daha önceden sürülmüş bir kelime (ve ilahi sünnet ve kanunlar olmasaydı) mutlaka aralarında hükmedilir/işleri bitirilirdi.” (Fussilet/45). Bu kelime, ilahi rahmettir ve ilahi gazabın önünü almıştır.
Emirulmüminin Ali (a.s) ilahi rahmetin gazaptan öne geçmesi hakkında şöyle buyuruyor: Ey rahmeti gazabından öne geçen!”
Kur’an öğretilerine göre ilahi rahmet sadece nitelik ve nicelik bakımından ilahi gazaptan daha fazla değildir; hatta şu ilahi gazap bile bir hikmet temelinde rahmet çerçevesinde düzenlenmiştir. Buna göre eğer Allah tarafından birine gazap reva görülüyorsa rahmet esasıncadır. Gerçekte gazabın nerede kullanılacağının planını yapan rahmettir. Bu bakımdan Allah, rahman adıyla cehennem ehlini cehenneme atıyor ve azap ediyor veya şefkat sahibi ve merhametli Allah, şefkati ve merhameti gereği insan toplumuna zina edene kırbaç vurulmasını emrediyor. Çünkü bu gazap ve azap, hikmetli ilahi rahmet planlaması çerçevesindedir.
İslam Peygamberi (s.a.a) ilahi sıfatların kâmil ve tam mazharı olarak böyledir. Buna göre Peygamber efendimiz (s.a.a) âlemler için rahmet ise, rahmet planlaması gereğince bazen insanlara karşı sert olmalıdır ve zalimler için ölüm emri vermelidir: “Muhammed, Allah’ın Resulüdür. Onun beraberindekiler, kâfirlere karşı çetin ve pek hiddetlidirler, kendi aralarında ise pek merhametlidirler.”
Rahmet planlaması gereği Peygamberin (s.a.a) düşmanlara ser davranması gerekiyordu; ama aynı zamanda onarlın iman etmesi için kendisini sıkıntıya atıyordu ve onları ilahi hışımdan ve azaptan korumaya çalışıyordu. Bu yüzden Yüce Allah onun hakkında şöyle buyuruyor: “(Ey Muhammed!) Onlar mümin olmuyorlar diye belki de kendini helak edeceksin! (Onlar iman etmiyorlar diye üzülüp kendini kahretme).” (Şuara/3)
Başka bir yerde şöyle buyuruyor: “Belki de eğer bu söze (Kur’an’a) iman etmezlerse, peşleri sıra üzülüp esef etmekten kendini öldüreceksin.” (Kehf/6)
Peygamber efendimiz (s.a.a) ilahi rahmeti esasınca herkesin iman etmesi hususunda çok hırslı ve istekli idi, halbuki bu olacak bir şey değildi; çünkü hırs, hak edilenden fazlası manasındadır ve o hazret başkalarının da iman, ilahi rahmet ve cenneti hak etmesini istiyordu; halbuki bu mümkün değildi. Yüce Allah, Peygamberin (s.a.a) mahlûkata karşı olan bu olumlu hırsı hakkında şöyle buyuruyor: “(Ey Resulüm!) Eğer onların hidayeti için aşırı istekliysen/çok hırslıysan, (bil ki senin hırsının onlara hiçbir faydası yoktur;) zira ki) Allah, saptırdığı kimseyi hidayete erdirmez; onların yardımcıları da yoktur.” (Nahl/37)
Peygamberin (s.a.a) rahmeti öyle bir şekilde idi ki herkese karşı ve özellikle müminlere karşı yumuşak davranırdı ve keramet kapısından girerdi ve rahmet kanatlarını herkes için açardı ki tam bir rahmet altına girebilsinler: “Müminlerden sana uyanlara (şefkat ve tevazu) kanadını aç.” (Şuara/215)
Peygamberin (s.a.a) bu ilahi rahmeti yumuşak bir kalp ve iyi bir davranışla birlikteydi. Varlık alemine agahtı ve ilahi gaybi ilmi vardı; buna rağmen halk ile istişare ediyordu. Allah Peygamberin (s.a.a) iyi davranışlarının kökü hakkında şöyle buyuruyor: “Allah’ın rahmeti sayesinde onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli biri olsaydın, mutlaka etrafından dağılıp giderlerdi. Öyleyse onların hatalarını affet; onlar için bağışlanma dile ve işlerde onlarla istişare et/görüşlerini al. Karar verdiğin zaman ise, artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever.” (Al-i İmran/159)
Hazret kendi hakkında şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Ben ancak hidayet bulmuş bir rahmetim”. Buna göre O, insanlar için bir rahmettir; böylece herkes onun ilahi rahmetinin penceresinden hidayet bulur.
Hazret, zorba düşmanlar tarafından defalarca saldırıya uğradı, taşlandı, saygısızlığa uğradı ve bazen Mekke’yi terk etmek zorunda kaldı; tüm bunlara rağmen her zaman şöyle buyuruyordu: “Allah’ım! Kavmimi affet! Çünkü onlar bilmiyorlar”.
Bir rivayette göre, Yahudi biri Medine’de, Peygamberin (s.a.a) güç ve hükümet merkezinde, Peygamberin (s.a.a) önünü kesti ve Peygamberden (s.a.a) alacaklı olduğunu iddia etti ve hemen oldukları yerde alacağını vermesini istedi. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Birinci olarak senin bende alacağın yok ve ikinci olarak izin ver eve gideyim, şu an yanımda para yok”. Yahudi, bir adım dahi ileri gitmene izin vermem, dedi. Peygamber (s.a.a) ona yumuşak davrandıkça o da bir o kadar sertleşiyordu; hatta Peygamberin (s.a.a) abasını tutarak boynuna sardı ve çekti ve onun tesiriyle boynunun etrafı kızardı. Diğer taraftan Müslümanlar namazı cemaatle kılmak için Peygamberi (s.a.a) bekliyorlardı. Ne kadar beklediyseler Peygamber (s.a.a) gelmedi. Bazıları mescitten dışarı çıktı ve Yahudi’nin ona engel olduğunu gördüler. Müslümanlar zorla ve şiddet kullanarak Peygamberi (s.a.a) onun elinden kurtarmak istediler; ama Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Hayır, sizin bu adamla bir işiniz olmasın, ben ona nasıl davranacağımı sizden daha iyi biliyorum”. Hazret o kadar ona yumuşak davrandı ki o Yahudi adam oracıkta Müslüman oldu ve dedi ki: Sizin bu kadar gücünüz olmasına rağmen bu kadar tahammül ettiniz ve yumuşak davrandınız; bu tahammül normal bir insanın tahammülü değil; aksini sizin Allah tarafından gönderildiğinizi gösteriyor.
İnsan Allah’ın ve Peygamberin (s.a.a) rahmetinden yararlanmak istiyorsa yaşamında bazı ilkelere uyması gerekir; böylece özel ilahi rahmeti kendine celp eder. Bu ilkelerden bazıları şunlardır: Allah’a iman ve itaat, Peygambere itaat, ilahi takva, kendini fesattan temizlemek, Kur’an’ı dinlemek ve ona amel etmek, istiğfar, musibet karşısında Allah’a yönelmek ve sabırlı olmak, edep ve ahlaka uymak ve kötülüklerden sakınmak.