Evet, semavi bir birleşmenin muhteşem anı şimdi yeniden yaşanıyor. İki salih genç ilahi istek ve rızaya göre el ele vererek hayat yoluna birlikte ve yüce hedefine doğru ilerlemek istiyor.
Bu misak derin ve önemlidir, zira insanın fıtratı ve içgüdüsü çift ister, çalkantılı ruhu eş talep eder ve bikarar ruhu onsuz kendini eksik ve yetersiz hisseder. Allah teala da bu ikilinin hiç birini ötekisiz benimsemez. Bu yüzden İslam Peygamberi (s.a.a) izdivacı kendi sünneti ve ilahi rızaya kavuşma yolu ve dinin yarısını tamamlama yöntemi olarak açıklamıştır.
Evet, bugün Allah’ın sevgili kulu, iyiliklerin özü ve yaratılışın hayretlere vesile olan pırlantası yine semavi ve ilahi bir adamla, nur soyundan, cennet diyarından bir yiğitle, Resulullah’ın vasiyi Ali Murtaza (a.s) ile birleşiyor.
Arş sakinleri helheleleri ile aleme nur saçıyor. Gökten selam ve salavat yağıyor, Arştan hibeler iniyor. Bu semavi şölen tüm semavilere kutlu olsun.
Zilhicce ayının birinci günü tarihte bir daha eşi benzeri tekrarlanmayan semavi bir izdivacın yıldönümüdür. Muttaki insanların önderi Ali (a.s) alemlerin en seçkin kadın Hz. Fatıma (s.a) ile bu özel günde aşk anlaşması imzaladı ve yüce Allah en seçkin resulünü bu anlaşmaya şahit olarak belirledi. Bu izdivacın bereketi ise güneş kadar ömrü vardır, nitekim adı ve yadı da tarihte ebedileşmiştir.
Zilhicce’nin birinci günü Hz. Fatıma’yı (s.a) örnek alan ve o hazrete gönül veren ve kendi mutluluklarını o mutlu birleşmenin gününe denk getiren tüm yeni çiftler için mübarek bir gündür.
Hz. Ali bin Ebutalib (a.s) şöyle rivayet ediyor: İslam Peygamberi (s.a.a) ban şöyle buyurdu: Ey Ali, Kureyş’ten bazı adamlar kızım Fatıma hakkında bana sitem ettiler ve şöyle dediler: Biz Fatıma’ya taliptik ve sen kabul etmedin, ama şimdi onu Ali bin Ebutalib’e verdin. Ben de dedim ki: Allah’a and olsun ben Fatıma’yı size vermemiş ve onunla izdivacınıza mani olmuş değilim, asıl Allah teala sizin Fatıma’yı istemenizi kabul etmedi ve Fatıma’yı Ali ile evlendirdi. Zira Cebrail bana nazil oldu ve yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu söyledi: Eğer ben Ali’yi yaratmasaydım, Hz. Adem’den sonra Fatıma’ya layık olacak bir koca yeryüzünde olmazdı.
İzdivaç, ilahi ve değerli bir sünnettir ve insanda huzur ve güven duygusuna vesile olurken, aile kurumunun temelini güçlendirir ve toplumda da istikrar ve huzur ve güvene vesile olur. İslam dini bu hasene amele ve şu küçük ama önemli sosyal kuruma çok vurgu yapmış ve yer yer bu ameli vacip amellerin seviyesine kadar getirmiştir.
Öte yandan izdivaç fiili için detaylı bir şekilde beyan edilen yöntemler ve sınırları ise bu ameli güçlendirmek ve iyi ve mesut bir sona ulaştırmak içindir. Dolaysıyla başarılı bir yaşam, başarılı bir izdivaç sayesinde mümkündür v başarılı bir izdivaç ise İslam’ın aydınlatıcı öğretilerine uyarak gerçekleşebilir. Nitekim yeryüzünde yaşamış en başarılı insanların yaşamı gözden geçirilmesi bizleri bu insanların yüce hedeflere ulaşmak için izledikleri etkili ve doğru yöntemlere götürür.
İslam dininin en önemli tavsiyelerinden biri, aile ocağını kurmaktır. İzdivaç fiili ile ilgili maslahatlar ve hikmetler izdivacın önemi ve fazileti hakkında onlarca ayet ve yüzlerce rivayet bulunduraca kadar önemlidir. Yine kadın ve erkeğe nikahtan önce, nikah sırasında ve nikah sonrasında olmak üzere üç aşamada ahlaki tavsiyeler ve iki tarafın karşılıklı görev ve sorumlulukları hakkında da elimize bir çok rivayet ulaşmıştır.
Masum imamlar (a.s) açıkça bekar izleyenlerini evlenmeye davet etmiştir. İmam Ali’den (a.s) bir hadiste ise şöyle buyurmakta: izdivaç eden, zira Allah Resulü (s.a.a) buyurdu: kim benim sünnetimi izlemeyi seviyorsa bilsin ki benim sünnetlerimden biri, izdivaçtır.
Huzur, tüm insanların kaybettiği ve aradığı bir duygudur. Her insan güncel yaşamının uğraşlarında ve çabalarında en son huzura kavuşmak ister. Ancak huzura kavuşmak bazı etkenlere bağlıdır ve etkenler gerçekleşmeden huzur da olmaz.
Kur’an’ı Kerim izdivaç fiilinden huzur etkenlerinden biri olarak söz ederken bu konuda şöyle buyurmakta:
Sizi bir tek candan (Âdem’den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eÅŸini (Havva’yı) yaratan O’dur.
Kur’an’ı Kerim yine Rum suresinin 21. ayetinde de şöyle buyurmakta:
KaynaÅŸmanız için size kendi (cinsi)nizden eÅŸler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. DoÄŸrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.
Huzur, her insanın ızdırap, yorgunluk, kaygı veya korku ve paniğin ardından kavuştuğu histir. Her insan başkaları ile alışmak ve samimi bir ortamda huzur içinde yaşamak ister. Bu duygu ise en mükemmel şekli ile aile ortamında ve eşine alışmakla yaşanabilir. İnsan tüm yalnızlığı, çabaları, kaygıları, ihtiyaçları, yaşamın ızdırapları gibi durumlara karşı yanında yer alan ve ateşe serpilen su gibi yorgunluğunu, stresini, kaygısını ve ızdırabını yatıştıran birine ihtiyaç duyar ve o biri, insanın eşinden başkası değildir. Bu yüzden eşlerin varlığı birbiri için ilahi büyük ihsanlarından biri sayılır.
Gerçekte bu huzur, iki cinsin birbirini tamamlaması ve birbirinin neşe ve mutluluk vesilesi olmasından kaynaklanır, öyle ki her biri öteki olmaksızın eksik sayılır. Bu huzur hem cismi ve hem ruhi, hem bireysel ve hem toplumsal açıdan söz konusudur.
İzdivaç fiili insanı hedefsiz ve amaçsız olmaktan ve depresyondan kurtarmaktan etkilidir. İnsan evlendikten sonra ve böylece sorumluluk duygusuna kavuşmanın ardından yaşamı güdümlü ve amaçlı hale getir ve çiftlerin her biri evlendikten sonra saatlerce oturup arzularından ve hedeflerinden ve bu arzulara ve hedeflere nasıl ulaşmak istediklerinden söz ederek bunun için plan yapar.
Çiftlerden her biri evlenmeden önce asla düşünmedikleri bir çok maddi ve manevi hedef evlendikten sonra bir bir ardı sıra ortaya çıkmaya başlar ve her ikisinde sorumluluk duygusu yaratarak hedefsiz ve amaçsız yaşamaktan kurtarır. Kuşkusuz insanın yaşamı ne zaman güdümlü hale gelir ve tatlı arzularla bütünleşirse, artık depresyona veya ruhi sıkıntılara yer kalmaz.
Ayetullah Hamanei bu konuda şöyle buyuruyor:
İzdivaç fırsatı ve bir aile ocağında huzura kavuşmak, yaşamın en önemli fırsatlarından biridir. hem kadın ve hem erkek için, yani her ikisi için izdivaç ruhi huzura kavuşma ve yaşam faaliyetlerini sürdürme vesilesi olur. İzdivaç teselli vesilesidir, insan yaşamı boyunca ihtiyaç duyduğu bir dert ortağını bulmaktır. İnsanın içgüdüsel ve cinsel doğal ihtiyaçlarından başka üremek ve evlat sahibi olmak da yaşamın tadı tuzu sayılır. O zaman insan bu meseleye her iki tarafından açısından bakacak olursa, izdivaç çok mübarek ve çok faydalı bir ameldir. Kuşkusuz izdivaç fiilinin en önemli faydası şu bilinen aile ocağını kurmaktır ve diğer meseleler marjinal ve ikinci derecede önemlidir veya bu meselenin desteğidir; üreme veya beşeri içgüdüleri tatmin etmek gibi, tüm bunlar ikinci derecede önemlidir. Birinci derecede ise aile ocağını kurmak önemlidir.
Zilhicce’nin birinci günü Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma’nın (s.a) sade ama nur ve sevgi dolu bir yuvada ortak yaşamlarını başlattıkları gündür. Bu evin ışığı Allah’ı anmaktı ve Hz. Hak rızasından başka hiç bir düşünce onları meşgul etmedi.
Hz. Fatıma (s.a) Hz. Ali’nin (a.s) en yakın sırdaşı ve Hz. Ali (a.s) da Hz. Fatıma’nın (s.a) sığınağıydı, öyle ki Hz. Ali (a.s) yaşamı hakkında şöyle buyurdu: Fatıma hiç bir zaman benden incimedi ve o da beni asla incitmedi. Ben onu hiç bir işe zorlamadım ve o da beni üzmedi. Hiç bir işte benim isteğime aykırı adım atmadı ve ne zaman yüzüne bakacak olursam, tüm üzüntülerim giderildi ve dertlerimi unuttum.
İmam Ali (a.s) bir başka yerde de şöyle buyuruyor:
Allah’a and olsun hiç bir zaman Fatıma’yı öfkelendirecek bir şey yapmadım, o da asla beni öfkelendirmedi.
Evet, Ali (a.s) ve Fatıma’nın (s.a) aşk ve Allah sevgisi dolu yaşamı aile ocağının pekişmesini kaygı eden tüm kuşakların nasıl yaşanacağı, safa ve birliktelik ve gönül birlikteliği açısından en güzel örnektir.